AİT OLMADIĞIN YERDE BİR HİÇSİN... HELE ‘SOĞUK BİR BERLİN GECESİ’NDEYSEN!

AİT OLMADIĞIN YERDE BİR HİÇSİN... HELE ‘SOĞUK BİR BERLİN GECESİ’NDEYSEN!

AİT OLMADIĞIN YERDE BİR HİÇSİN... HELE ‘SOĞUK BİR BERLİN GECESİ’NDEYSEN!1

Ragıp Ertuğrul

Ekim 2012

Siz hiç Berlin’de bulundunuz mu? Pekâlâ, soğuk bir Berlin gecesinde evlerden birine konuk oldunuz mu? İsterseniz kapıdan isterseniz bacadan girelim. Birbirine tamamen açık kalpler kapılarını sımsıkı kapatmadan aradan sıyrılalım. Zira kapandıktan sonra oraya girmenin yolunu bulamayacağız. Sadece biz değil, kimse giremeyecek... Ne girmek mümkün olacak ne de çıkmak!

Tarık, Almanya’da fotoğrafçılık eğitimi görmüş ve hayatını sanat fotoğrafları çekerek sürdüren doğulu bir gençtir. Doğulu derken Doğu coğrafyasına aittir ve Müslümandır. İstersek Türkiye’den başlayıp Hindistan’a dayanıncaya kadar istediğimiz kadar doğuya götürebiliriz vatanını. Oyunda Tarık’ın milliyetine ilişkin bir bilgi verilmese de nedense Mısır veya Tunus coğrafyasından olduğu izlenimine kapıldım. Tarık, yeni fotoğraf sergisi üzerine çalışmaktadır.

Berlinli güzel ve zeki Katrin’e büyük bir aşkla tutkundur. Aynı tutkuyu Katrin de taşımaktadır ve Tarık’ın evinde birlikte yaşamaktadırlar. Tarık’ın Katrin’e tutkusu sık sık kıskançlık boyutuna varmaktadır. Bu kıskançlığı körükleyen; kollarının arasındaki Katrin’in günün birinde kendisinden uzaklaşacağı ve bir Batılıya yöneleceği korkusudur. Hikâyenin geçtiği ülke Almanya olmakla birlikte geniş bir perspektiften bakacak olursak herhangi bir Batı ülkesinde Doğulu olmanın açmazları üzerinden izliyoruz olacakları. Bu açmazlar; bireyde yarattığı özgüvensizlik, ait olamama duygusu, din, dil ve kültür ayrılığından doğan farklılıklar ilişkilerin de sağlıklı yürütülememesine neden olmaktadır. İkili ilişkileri kastediyor olduğumuz kadar sosyal ilişkileri de bu hastalıklı durumun odak noktasına koymamız mümkündür. Zira soğuk bir Berlin gecesinde yaşananlar salt bir kadın ve bir erkek arasında geçmiyor. Katrin’in annesi, erkek kardeşi ve üniversiteden hocası da bu ilişkinin gelişiminde veya çöküşünde pay sahibidir.

Katrin’in annesi ve erkek kardeşi bu ilişkisinden dolayı Katrin’i sürekli uyarmaktadır. Doğulu bir erkekle üselik bir Müslümanla nasıl bir ilişkisi ve geleceği olabilir? Boş bir tutkudur bu onlara göre. Geleceği olmayan, daha da ötesi geleceği tehlikeli bir birlikteliktir. Doğunun ilkel, kaba, cahil ve küstah insanının bir Alman aileye bu derece yakın olması kabul edilemez onlara göre. Irkçılık ve Nazizm tamamen silinmiş gibi görünse de milliyetçilik kisvesi altında Neo-Nazi söylemler birçok Almanın ruhuna sinmiştir. Katrin’in ailesinin konuşma ve uyarılarından bunu rahatlıkla anlarız. Katrin’in üniversite hocasının ise aslında sadece Tarık gibi en küçük bir hareketten ve bakıştan paranoyakça sonuçlar çıkarabilen biri tarafından değil her erkek tarafından kıskanılabileceği malumdur. Üniversite hocasıyla öğrencisi ilişkisinden arkadaşlık boyutuna taşınabilen bir paylaşımın daha da ileri gitmeyeceğinin garantisi yoktur.

Tarık’ın ilişkisini sağlıklı yaşamak yerine gerekli gereksiz engebelere sokan büyük ölçüde yalnızlığıdır. En ürkütücü olan kalabalık içinde yalnızlık değil midir? Tarık’ın oyun boyunca evinin dışında bir ortamda göremiyoruz. Ne bir arkadaşı ne bir dostu vardır çevresinde. Kapısı hiç çalınmaz; anlayışsız ev sahibinin onu sürekli taciz eden kapı vurmaları dışında... Telefonla arayan ise tek annesidir. Uzaklarda, onu özlemle bekleyen annesi. Bu yalnız dünyada dertleşmek için bir karakter yaratmıştır: oyuncak tavşanı Ziggy. Kendini doğru ifade edemediğinin de farkındadır ve tüm af dilemelerinde, tüm iltifatlarında Ziggy’yi kullanır; duygularını Katrin’e o sembolle yansıtır. O sevimli oyuncak tavşanın Katrin tarafından koşulsuz kabul edilmişliğinin arkasına sığınır.

Tarık’ın fotoğrafçılığı seçmesinin altında yatan neden de belki bundandır. Gerçek ama kendisinin ait olmadığı dünyaya belli bir mesafeden bakabilme... Kendisini objektifin arkasına gizleme ve bir yabancı gibi gözleme... Hem o dünyanın bir parçası olup hem de uzak durma... Dilinin söyleyemediğini karelere yansıtma... Bakışını doğrudan yöneltemediği çevreyi fotoğraf makinasının arkasından izleyebilme cesareti...

Vatanına gidememenin, anneciğine kavuşamamanın yarattığı depresif duruma katlanmasının tek tesellisi Katrin’dir. Katrin bir umut, bir ışık, bir tesellidir. O umudun yok olması, o ışığın sönmesi, o tesellinin yitmesi, Tarık’ın da kalp gözünün kapanması demektir.

Katrin’in işten eve geç gelmesi, üniversiteden hocasıyla karşılaşıp sohbet etmesi, ilişkiye zarar vermemesi için uydurduğu küçük masum yalanlar... Hepsi birer bahanedir aslında. Kendini hep öteki olarak görmesi Tarık’ın en büyük bahanesidir. Öteki olarak görmek zorunda bırakılması. Tarık bu tutkusunu sürdürmenin yolunu ne şekilde bulacaktır?

Yazar Barış Eren, ayrı kültürlerden bir kadınla erkeğin ilişkisi sarmalında yabancı düşmanlığı, ötekileştirme, ön yargılarla mahkûm etme kavramlarını ele almış. Bu ilişkiyi klişelere düşmeden, bundan önce benzer konular çerçevesinde yazılmış onlarca oyunla bağdaştırmadan şekillendirmiş. Metnin biraz uzun olması sahnelemede bazı sahneleri kısa tutmayı gerektirebilirmiş ancak oyunu yazarının sahneye koyması buna imkân vermemiş belli ki. Öte yandan Eren’in rejide oyunculara serbest alan bırakmış olduğunu görüyoruz ki bu da oyunu akıcı hale getiriyor.

Sahnede sahip olmaya çalıştığı kadın ve onun ailesi karşısında ezilen bir erkek görüyoruz. Tarık’ın gösterdiği o büyük hiddetin, küstahlığın, cesaretin ardında zayıf, aciz bir kişilik yatıyor. Genç yaşına rağmen ustalar sınıfında sayabileceğim Olcay Kavuzlu’nun bedeninde, sesinde o hastalıklı karakter son derece gerçekçi, günümüz dünyasına oturan bir konum ediniyor. Kavuzlu, Tarık’ın ruhsal durumu ile bağlantılı iniş çıkışları, öfke nöbetleri ve çözülmeleri tam dozunda sergiliyor. Bu performansıyla Olcay Kavuzlu’nun 2010-2011 Sanat Kurumu En İyi Erkek Oyuncu ödülüne layık görüldüğünü de belirtelim.

Katrin rolüyle 2010-2011 Sanat Kurumu En İyi Kadın Oyuncu ödülünü alan Fulya Koçak, sevgisini kalbine gömüp mantığını öne çıkaran, aslında tutkuyla bağlı olduğu ama ailesinin etkisiyle kararsızlıklar yaşamasına rağmen sevgilisini korumaya çalışan genç kadını ölçülü bir oyunculukla sahneye taşıyor. Tarık’ın karşısında ezilmeden ve onu ezmeden aklını ve duygularını bir arada yansıtıyor.

Katrin’in annesinde Ferahnur Barut, erkek kardeşte Eray Eserol ve üniversite hocası rolünde Adnan Erbaş, bu ilişkiyi girdaba sürükleyen süreçte etkin rol üstleniyorlar. İkiliyi sahne üstünde başbaşa ve zor duygular içinde bırakan sahnelerin alt yapısını hazırlıyorlar. Tarık’ı bir süre sonra çılgınlığa sevkedecek lafları ve kozları sarfederken inançla ve politikalarını gözeterek hareket ediyorlar.

Sinan Yardımedici dekor tasarımında bekâr sanatçı evini gerçekçi olarak yansıtmış. Dairenin üzerinde kullanılan kafes içinde balık figürlü aydınlatmalar ‘sudan çıkmış balık gibi olmaya’, ‘iki kat zulme’, ‘ötekileştirmenin en uç noktasına’ gönderme yapıyor bana kalırsa.

Ankara Devlet Tiyatrosu’nda iki sezondur sizi “Soğuk Bir Berlin Gecesi”ne davet ediyor.  Tüm ön yargılarınızı kafanızda ve cebinizde taşıyarak geldiğiniz tiyatro koltuğunda yürek burkulmalarının, boğazınızdan bir türlü söküp atamadığınız yutkunmaların esiri olacağınızı ve kendi kendinize “bu kin neden?” diye sorarak rahatça yayılamadan oturamayacağınızı biliyorum.

1 Bu yazı, Tiyatro… Tiyatro Dergisi’nde yayınlanmıştır.