‘AKLA KARA BODRUM’ BİTEZ’DE AÇILIYOR…

‘AKLA KARA BODRUM’ BİTEZ’DE AÇILIYOR…

‘AKLA KARA BODRUM’ BİTEZ’DE AÇILIYOR…1

Seda Tansuker

Nisan 2019

Tiyatro Ak’la Kara 2011 yılında Kerem Kobanbay ile Savaş Özdural tarafından Kadıköy Bahariye Caddesi’nde, eski Broadway Sineması’nın yerine kuruldu. İlk oyunları Tom, Dick ve Harry’i seyretmiş biriyim. Tiyatro’dan on bir yıl önce, 2000 yılında Ak’la Kara Seslendirme Stüdyosu’nu kuranlar da aynı ikili. Ak’la Kara’nın Ak’ı sevgili Kobanbay ile söyleşimizi ise seslendirme stüdyosunun Bodrum Şubesi’nde yapmaktayız. Ak’la Kara fabrika gibi hem İstanbul hem de Bodrum’da üretmeye devam ediyor.

Seda Tansuker: Tiyatronun ve seslendirme stüdyosunun ismi neden Akla Kara?

Kerem Kobanbay: Zıtlıklardan dolayı. Ortağım Savaş Özdural ile 84’ten beri arkadaşız. İlk tiyatro ödüllerimizi 87’de Liselerarası Tiyatro Yarışması’nda Friedrich Dürrenmatt’ın yazdığı Fizikçiler oyunu ile aldık. Bu korunarak yıllanmış dostluğa rağmen birbirimize hiç benzemiyoruz. Tam akla karayız. Burada kimin ak kimin kara olduğu çok önemli değil, sadece zıt olmamız önemli. Mesela ben kırmızı et yemiyorum, Savaş sadece et yiyor. Herkes bana her derdini anlatır, Savaş’tan çekinir. Neredeyse hiçbir konuda aynı fikirde olmadığımız için, bizim tartışmalarımızı insanlar oturup Karagöz ile Hacivat seyreder gibi kahkahalarla seyreder. Savaş şimdi şurada otursa benim söylediklerimin hepsinin zıddını söyleyecektir. Hayatımızdaki bu zıtlıklar bizi bir televizyon projesine yönlendirmişti ama proje sonra hayata geçmedi. Bu projede bir konuk ile sohbet ediyoruz, ben ak diyorum Savaş kara diyor, konuk da ne yapacağını şaşırıyor. O proje hayata geçmedi ama kurumsal kimliğe geçerken hiç düşünmeden adını Ak’la Kara koyduk.

S.T.: Tiyatro Akla Kara’nın Bodrum seyircisi için yarattığı ‘Saçma Lamalar’ Kasım ayından beri Midtown Mi Gallery’de seyirciyle buluşmaya devam ediyor. Oyunda, Kerem Kobanbay, Aslı Kobanbay, Hakan Elmasoğlu ve Meltem Işın rol alıyor. Seyircinin oyuncuları yönlendirdiği, içerdiği 972 kombinasyon ile seyircilerin de sahneye çıktığı interaktif komedi oyunu Bodrum için bir ilk olma özelliğini taşıyor. Mi Gallery aslında bir sanat galerisi ve sanat galerisinde tiyatro fikri oldukça yaratıcı. Bodrum’da imza atmak istediğiniz başka ilkler ve atölyeler var mı?

K.K.: İki yıl önce İstanbul’da eşimle birlikte nefes alamamaya başladık. Bir gün ‘Bodrum’a taşınalım mı?’ dedim, o da gözü kapalı kabul etti. Hayat arkadaşınızın sizinle aynı hayat görüşünde olması çok önemli. Biz taşındık, annemler de taşındı. Hayatımızda hiçbir şey değişmedi, çocuklar okullara yerleşti. İstanbul’da yaşadığımız aynı hayatı burada da yaşamaya başladık. Artık Savaş İstanbul’da, ben Bodrum’dayım. Akla Kara Seslendirme Stüdyosu’nun Bodrum Şubesi’ni açtık. Kayıtlar ortak yürütülüyor. Yaz aylarında sanatçı dostlarımız mayosuyla dublaja gelip sonra denize gidiyor. Böyle keyifli bir şekilde düzenimizi kurduktan sonra ilk sene ’Üç Dahi’ adında benim yazdığım bir komedi oyunu için İstanbul’a gidip geldik. Oyunu bir sezon boyunca çift kast oynadık. Biz ayda iki gün (cumartesi ve pazar) oynuyorduk, diğer kast ise altı gün oynuyordu. Son oyunu da Bodrum’da oynadık ve sezonu bitirdik. Bu sezon için ise bir Shakespeare kolajı hazırladım. On dört Shakespeare eserini harmanladım, araya Shakespeare’i anlatıcı olarak koydum, tüm hitapları çıkardım ve ortaya bambaşka bir oyun çıktı. Hamlet - Kraliçe sahnesinde, Kraliçe’nin Hamlet demediğini düşünürseniz onlar anne ve oğul. Macbeth - Lady Macbeth de birbirlerine ismen hitap etmedikleri noktada ise karı koca.

Hiç Shakespeare seyretmediyseniz yeni bir oyun, ama hepsini biliyorsanız da müthiş bir Shakespeare şovu seyrediyorsunuz. Aralarda da anlatıcı Shakespeare’in sonelerini okuyor, tiradlarını atıyor ve bütün sahneleri birbirine bağlıyor. Anlatıcı için Aydoğan Temel ile anlaştım. ‘Sen bunu İstanbul’da tek başına çalış, seni oyunun içine sokacağız.’ dedim. Elif Erdal ve Galip Erdal her sene iki ay Turgutreis’de tatil yapıyorlar. Onlarla da anlaştım. Zaten üçü de M.S.Ü. Devlet Konservatuarı’ndan dönem arkadaşlarım. Oyun hazır, prova dönemine yaklaştık, Elif ve Galip: ’’Kerem biz bu sene Bodrum’da bir hafta kalabiliyoruz’’ dediler. Durum böyle olup, altı aydır üzerinde çalıştığım proje sonraya kalınca ‘Bodrum’da ne yapabiliriz?’e bakmaya başladım.

Bodrum’da tiyatro seyircisi var mı yok mu sorusu devreye girdi. Bodrum’un yerli halkı tiyatroya ihtiyaç duymuyor. Tiyatro bir ihtiyaçtır. Tüketmek için önce bir şeye ihtiyaç duymanız gerekir. Dolayısıyla burada öncelikle tiyatro seyircisi yetiştirmek gerekiyor. Burada önemli iki nokta var: Yetişkin yerli halka tiyatroyu tanıtmak, sevdirmek ve onu alışkanlık haline getirmek ile genç yerli halkı fiziken ve fiilen eğiterek bu noktaya getirmek. Bodrum’a ağırlıklı olarak İstanbul ve Ankara’dan çok ciddi bir göç var. Şu an 300.000 nüfustan bahsediliyor; tabelada ise 140.000 yazıyor. Ancak onlar da büyükşehirdeki tiyatro ihtiyacını henüz burada fark etmiş değiller ve yerleşik bir tiyatro seyircisi yok. Şu anda burada üç yerleşik tiyatro var: Bodrum Şehir Tiyatrosu, Bodrum Deneme Sahnesi ve Akla Kara Bodrum. Ayrıca Herodot Kültür Merkezi’ne turneler oluyor ve çok güzel oyunlar geliyor. Tüm bu oluşumlar Bodrum’lulara tiyatro alışkanlığı edindirme konusunda güzel bir amaca hizmet ediyor.

Aslı (Kobanbay) ile ‘Bu durumda ne yapabiliriz?’ diye kafa yormaya başladık. ‘Aynı seyirciyi oyuna nasıl getirebiliriz?’ kafasına geçtik. O zaman da devreye kombinasyonlu bir oyun olan ‘Saçma Lamalar’ girdi. Araya interaktif unsurlar ekleyerek, 972 kombinasyonlu bir komedi oyunu yazdık. Tüm kombinasyonları çalıştık. Prova süreci çok meşakkatli geçti çünkü dört oyunculu bir oyun ve beş karakter var. İki kadın oyuncu iki role de prova yaptı. Oyunun başında ilk sahnede seyirciye ‘kim oynasın?’ diye soruyoruz. Bu soru o kadar önemli ki… Oyuncu hangi rolü oynayacağını bilmiyor. Seyirci seçiyor ve oyuncu o role giriyor. Mekânı ve gelişmeleri de seyircilere sorduğumuz için ortaya bu kadar seçenek çıktı. Oynarken biz de çok eğleniyoruz, seyirci de çok eğleniyor. Beş kere üst üste oyuna gelen seyirci var. Saçma Lamalar oyunun ismi doğaçlamadan geliyor ve oyunda lamayı figür olarak kullandık. Bu doğaçlama sürecine çeşitli’ Lamalar’ ile devam edeceğiz. Taş Lamalar, Pat Lamalar, Kara Lamalar gibi.

Bir yanda da Tiyatro Akla Kara’nın kendi çizgisinde oyunlar sahnelemeye başlayacağız. Gelecek sezondan itibaren Tiyatro Akla Kara Bodrum’u açıyoruz. Bitez’de Akla Kara Seslendirme Stüdyosu’nun hemen yanındaki binada tiyatroyu açıyoruz. Elli seyirci kapasiteli butik bir tiyatro olacak. Tiyatro Akla Kara Bodrum’un ilk projesi de Miro Gavran’ın yazdığı ‘Karımın Kocası’ oyunu. Yalçın Dümer, Aslı (Kobanbay) ve ben oynuyoruz. Çok kaliteli ve çok eğlenceli bir oyun.

Mi Gallery kısmına gelirsek… Saçma Lamalar için provaya girdik, daha mekân arayışına giremeden Midtown’dan bizi ’’Sizin böyle bir projeniz varmış, bunu nerede yapacaksınız? Böyle bir yerimiz var. Burası aslında sergi alanı olarak düzenlediğimiz bir yer. Burada oynamak ister misiniz?’’ diye aradılar. Buradan da onlara teşekkür etmek isterim. Bize Mi Gallery’i açtılar. Sahne yok dedik, sahne kurdular. Kulisi yok dedik, arkaya perdelerle bile de olsa kulis kurdular. Mekânı seyirciler için kabare olarak düşünüyoruz dedik ne istediysek yaptılar. Işık, ses, ne istediysek geri çevirmediler. Çok güzel bir sezon geçirdik, uyum içinde çalıştık, onlar da çok anlayışlıydılar biz de onların işlerini kolaylaştırmaya çalıştık.

Gelecek sezondan itibaren de Akla Kara Bodrum’da seyircimizle birlikte olacağız. Karımın Kocası oyunu İstanbul’a da gidecek; Akla Kara İstanbul’un oyunları ise Bodrum’a turneye gelecek. Ayrıca hem yetişkinlere hem de çocuklara yönelik tiyatro kursları olacak.

S.T: Seslendirdiğiniz film ya da dizilerden ‘bundan iyi tiyatro oyunu olur’ dediğiniz ve hayata geçirmeyi düşündüğünüz bir eser oldu mu?

K.K.:  Seslendirmesini yaparken ‘bundan iyi oyun olur’ dediğimiz ve Savaş ile konuştuğumuz işler çok oluyor. Bunların başında ise Michael Caine ile Jude Law’un oynadığı Sleuth filmi geliyor. İki kişilik bir film bu. Biz bunu on yıl önce rahmetli Payidar Tüfekçioğlu ile seslendirmiştik. Payidar ağabey, Devlet Tiyatrosu’ndan küstürülerek erken emekli edilmiş çok çok değerli bir insandı. Ak’la Kara’da da Tom, Dick ve Harry oyununda bir dönem bizimle oynadı ama uzun soluklu projelere hayata küstüğünden dolayı sıcak bakamıyordu. Ama o filmin kaydından çıkıp ‘Değil mi ağabey?’ dediğimde ‘Dur bakalım, dur’ dedi ama heveslendi. Küsmüş bir aktörü bile heveslendirecek bir işti. Maalesef onu çok erken kaybettik ve projeyi hayata geçiremedik. Bu projeyi Payidar ağabey ile özdeşleştirdiğim için artık hayata geçirmeyi de düşünmem. Işıklarda uyusun. 

S.T.: Büyükler Hollywood filmleri ve dizilerden; küçükler ise çizgi diziler ve animasyon filmlerinden sesinize aşina. Tiyatro Akla Kara, Bodrumlu çocuklar için de oyun sahneleyecek mi?

K.K.:Evet. Gelecek sezondan itibaren çocuk oyunu projelerimiz devreye girecek.

S.T.: 1988 yılından beri seslendirme yapıyorsunuz, 10.000 filmde seslendirdiğiniz aktörlerin ruhuna girerek onlara can verdiniz. TRT’de başladığınız seslendirme serüveninde idolünüz var mıydı? Mesleğinizde gelmek istediğiniz noktada mısınız? Seslendirdiğiniz hangi karakterleri kendinize daha yakın buldunuz?

K.K.: 1988’de TRT’de seslendirme yapmaya başladığımda Nüvit Candaner’in asistanıydım. O dönemde, kayıtlar dijital olmayıp banda yapıldığı için stüdyoya birlikte giriliyordu. Şimdi artık seslendirmede bir karakteri girip konuşuyorsunuz, sonra diğer karakterler kayda sırayla giriyor. O zamanlar sayfa birde kim varsa hep birlikte stüdyoya giriliyordu ve karşılıklı konuşuluyordu. Sağınızda Pekcan Koşar, solunuzda Toron Karacaoğlu, arkanızda Alev Sezer, Kamran Usluer, Nur Subaşı ve siz bu insanlarla birlikte seslendirme yapıyor ve onların tonlarını birebir duyarak cevap veriyordunuz. Bu, bir çırak için inanılmaz bir fırsat. Çalışmadığım insan kalmadı diyebilirim. Köksal Engür, Zafer Ergin, Müşfik Kenter… Saymakla bitmez. İsim saymaya kalksam diğerlerine haksızlık olur. İnanılmaz ustalarla çalıştım.

O dönemde, on sekiz yaşındayken hayran olduğum kişi ise Uğur Polat idi. Uğur Ağabey’in kayıtlarına işim yoksa bile girerdim. Hiçbir zaman dublajcı kimliğiyle anılmayan biridir ve çok önemli bir aktördür. Fame’de seslendirme yapardı. Sesini kullanışı, tavrı, edası beni çok etkilerdi. İdolüm oydu, odur hâlâ da…

Seslendirmede benim bir özelliğim var. Stüdyoda çok eğlenirim. Stüdyoya girip eğlenmezseniz o işi iyi yapamazsınız. Matematik problemi çözüyoruz tavrıyla stüdyoya girenlerin hepsi donuk kalıyorlar. Yekta (Kopan), -müthiş bir adam ve müthiş bir seslendirme sanatçısıdır- kayıt esnasında çevirideki bütün donuk lafları doğallaştırmak adına değiştirdiğim için bana ‘Ahmet Mithat Efendi’ derdi. Yıllarca filmlerde karşılıklı konuştuk. ’’Ahmet Mithat Efendi, bir lafı da değiştirme!’’ derdi. Çünkü uyması için o da değiştirmek zorunda kalıyordu. Parla Şenol da ’’Senin yanında konuşamıyorum, dilim tutuluyor.’’ derdi. Benim de yanında konuşamadığım tek bir insan var. Bence Türkiye’de dublajın bir numarasıdır. Mehmet Ali Erbil. İnanılmazdır. Demin anlattığım şeyin neredeyse bin katını yapan, tekste bakmadan dublaj yapan, canlı yayında dublaj yapabilecek kadar sıfır hatayla cuk senkron ve orijinalinden daha iyi bir oyunla dublaj yapan biridir.

S.T.: En çok sevdiğiniz replik ya da replikler hangileri?

K.K.: Benle çok yapışmış bir replik vardır: ‘Dolunaylı bir gecede kurtlarla dans ettin mi?’. Batman’de Joker’in repliğidir. Bu repliği o kadar çok severim ki şu anda 25 yaşında olan kızım Begüm ufacıkken yaramazlık yaptığı zaman, son derece ciddi bir tavırla bu repliği söylerdim: ‘Dolunaylı bir gecede kurtlarla dans ettin mi?’ O da dönüp bana ‘evet dans ettim, tavsiye etmem’ derdi. Çok gülerdik. Ne zaman bir dolunay olsa arkadaşlarımdan  ‘Dolunaylı bir gecede kurtlarla dans ettin mi?’ mesajları gelir. Bu, ‘benimle başa çıkabilir misin?’ anlamında bir repliktir ve bu repliği çok severim.

S.T.: Bir söyleşinizde ‘Ses asla ölmez, uzayda çınlamaya devam eder’ demişsiniz. Seslendirme sanatçısı ve tiyatrocu Kerem Kobanbay’ın yazarlık yönünü bilmeyenler olabilir. ‘Herkes Aynı Rüyayı Görür’ adlı romanınız da belki uzayda çınlamaya değil ama okunmaya devam edecek…  Başka romanlarınızı da okuyabilecek miyiz? Siz aynı zamanda Onk Ajans’ta oyun yazarısınız ve kendi yazdığınız kapı komedisi oyunlarınız da var. Bu kadar şeyi bir arada yapmak zaman yönetimi konusunda uzmanlaştığınızı gösteriyor olsa gerek…

K.K.: Bana, mesleki hayatında kendini en iyi hissettiğin yer neresidir diye sorarsanız: makinanın başı derim. Yazmaya gerçekten aşığım. Kendi kendime, makinayla karşı karşıya kaldığım an yarattığım dünya, ister tiyatro oyunu, ister roman, ister şiir olsun. Bu kurt içinize girdiyse yazmadan duramıyorsunuz.

Zaman yönetimi hakkındaki sorunuza dönecek olursak, düzenli işi olan biriyim. Seslendirme stüdyosu işletiyorum, seslendirme yapıyorum, oyun oynuyorum, bunları yaparken de günüm ve oyun olduğu zaman akşamım bunlarla geçiyor. Bunun yanı sıra hayatta en iddialı olduğum şey baba olmak. Üç kızım ve eşimle birlikte kaliteli zaman geçirmekte iddialıyım. Çok severek yaptığım için çevremdeki herkesin aklına ‘baba’ denildiğinde ilk ben gelirim. Bu konuda mütevazı olamayacağım, gerçekten çok iyi bir babayım ve babalık durumuna aşığım. Kızlarım 9 yaşına gelene kadar her akşam benimle uyurlar ve onlara masallar anlatırım. Hepsi de doğaçlama ve farklı masallardır. Hiçbir zaman aynı masalı dinlemek istemezler, bütün karakterlerin sesi farklı olmak zorundadır. Dokuz yaşına gelip de, eline kitabı alıp bana ‘ben kendim uyuyacağım’ dediklerinde diğeri doğuyor. 25 yıldır bunu yaşıyorum. Ortancam Beliz bile masalları bırakalı yedi yıl oldu. Şu anda küçük kızım Bade 7 yaşında. İki sene daha bu devam edecek ondan sonra çok ciddi bir boşluk içine düşeceğim… Nasıl bir masal arşivim olduğunu tahmin edebilirsiniz. Bunlar, devamlı kahramanları olan masallar. Mesela: Kaplan Necati’nin maceraları iki yüz bölüm oldu. Onları gırgır şamata ve ninnilerle uyuttuktan sonra eşimle de vakit geçirip, eşim uyuduktan sonra yazmaya başlıyorum. Gece makinanın başına geçme saatim 12-1 arasıdır. Gece 4’te hadi artık uyu diye kendime seslenir ve uyurum. Sabah 8’de ise güne başlarım. 4 saat uyurum. Uykunun zaman kaybı olduğunu düşünüyorum.

Şu anda bir şiir kitabı ve roman üzerinde çalışıyorum. Şiir kitabı muhtemelen gelecek sezona çıkacak. Onk Ajans ile sözleşmem var ve yazdığım dört kapı komedisi kitaplaştırılarak çıkacak. Üzerinde çalıştığım romanın adı da ‘Bir Aktörün Yolculuğu’. Roman, küçük bir çocukla tiyatro öğretmeninin arasındaki hikâyeyi anlatıyor. Uzun yıllar Koç Lisesi’nde ve Işık Lisesi’nde tiyatro öğretmenliği yaptım. Romandaki o çocukta da, tiyatro öğretmeninde de benden bir şeyler var. Aynı zamanda benim öğrencilerimden ve ustalarımdan da.

S.T.:Keyifli söyleşimiz için teşekkür ederim. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

K.K.: Ben çok teşekkür ederim, seyircilerimizin tiyatro sanatına sahip çıkmalarını rica ediyorum. Prometeus’un ateşini hep birlikte harlandıralım. Çünkü sen yanmasan, ben yanmasam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?

1 Bu yazı, Tiyatro Gazetesi’nde yayımlanmıştır.