DARALTILAN DÜNYAMIZDA YAŞAMAYA ALIŞMAK YAHUT KANIŞ!

DARALTILAN DÜNYAMIZDA YAŞAMAYA ALIŞMAK YAHUT KANIŞ!

DARALTILAN DÜNYAMIZDA YAŞAMAYA ALIŞMAK YAHUT KANIŞ!1

Ragıp Ertuğrul

Nisan 2015

19uncu İstanbul Tiyatro Festivali’nde ilk prodüksüyonu “İmparatorluk Kuranlar Yahut Şümürz” ile yer alan Hayal Perdesi, oyunu bu sezon Beyoğlu’ndaki Hayal Kahvesi’nin alt katında sahnelemekte. Genç yaşta dünyadan ayrılmasına rağmen romanları ve oyunlarıyla sistem ve toplum eleştirisine odaklanan ve sağlam bir dil kullanan Fransız yazar Boris Vian’ın kaleminden çıkan oyun metni, daha önce İBB Şehir Tiyatroları’ndaki “Tehlikeli İlişkiler” rejisiyle takdir kazanan Aleksandar Popovski’nin rejisiyle seyirciyi sarıp aynı sarmalın içine doğru çekiyor. Ayberk Erkay’ın titiz çevirisinin bu duygu geçişinde önemli etkisi olduğu kesin.

“Beni tüm insanların değil, tek tek insanların mutluluğu ilgilendirir.” diyen Boris Vian, “İmparatorluk Kuranlar Yahut Şümürz”de toplumun en küçük modeli aile üzerinden sistem eleştirisi yapıyor ve kapitalist düzene sağlam bir eleştiri getiriyor. Oyun, yaşamları bilinmedik bir yerden gelen bir sesle tehdit altına giren ve kaçışı kurulu düzenlerini bozarak evlerinin üst katına çıkmakta bulan burjuva sınıfından bir ailenin ekseninde ilerliyor.

Vian, entellektüel burjuvazinin halkın hayatta kalma savaşı karşısında nasıl da kabuğuna çekildiğinin, maruz kalınan baskıya karşı hiçbir tepkide bulunmadıkları gibi ve sonuçlarını da nasıl görmezden geldiğinin altını çiziyor bu oyunla. Geçmişi sorgulamayan, haksız yere kaybettiklerinin yasını tutmadığı gibi elindekileri de korumak için kalıcı bir çözüm arayamayan, anı yaşadığına şükreden ve umut edişi bile naif olan bireyi nasıl bir son beklemektedir? Bir topluma ait olup ta küçük menfaatler uğruna o toplumdan bağımsız hareket etme güdüsü, bu güdüye uyan davranışlar sergilemek bireyi nereye ulaştıracaktır?

Kaynağı belirsiz bu ses, neden etrafına bir zararı dokunması söz konusu olmayan bu aile üzerine korku salmakta ve huzurlarını bozmaktadır? Konfor alanlarını kaybetmekte bir beis görmeyen aile, bu kaçışlarını nereye kadar sürdürecektir? Peki ya Şümürz? Hep sahnenin ortasındadır ama bilinçaltında yokedilmeye hapsedilmeye çalışılmaktadır. Onu gerçeğe en yakın tutan ailenin isyankâr kızıdır.

ZENOBIA         Yani o gürültü aslında önemli bir şey değil mi?

BABA               Aslında, değil.

ANNE              Bir hayal.

BABA               Bir sembol.

ANNE              Bir işaret.

BABA               Bir uyarı. Ama hayalmiş, sembolmüş, işaretmiş, ikazmış, uyarıymış, bunları o şeyin kendisiyle karıştırmamak gerek. Karıştırırsan, vahim bir yanlışa düşersin.

ANNE              Bir karmaşaya.

İşte o gürültü ya da ses her neyse, aileyi tedirgin etmenin yanı sıra evlerini terketmek zorunda da bırakmakta, gitgide ufalan bir yuva yaratmak zorunda kalmaktadırlar. Bu neyin işaretidir? Gittikçe azgınlaşan ve insanı yoketmek üzere hareket eden bir iktidardır. İdeal ailenin bağlarını çözen, çarkını devam ettirmek için yeni kurbanlar arayan düzendir. Bireyi boyunduruk altına alan ve giderek onları, sorgulamayan, düşünmeyen birer robot haline getiren sistemdir.

Sahnedeki oyuncu ekibi tarafından yere çekilen, borular vasıtasıyla tavana uzanan ve boyut kazanan duvarlar bu giderek küçülen mekanı görselleştirmekte. Sven Jonke, Popovski’nin kurgusuyla uyumlu olarak tamamen işlevsel bir dekor tasarımına imza atıyor. Yönetmen de bu dekorun seyirci karşısında yaratılmasında oyuncuları kullanarak yabancılaştırmayı sağlıyor.

Oyunda Ayşe Lebriz Berkem, Reha Özcan, Selin İşcan, Selin Tekman, Tuba Karabey ve Nihat Alptekin rol alıyor. Ayşe Lebriz Berkem, evin annesi Anna karakterinde kabulleniciliğin rahatlığına kandini alıştırmış burjuva kadınını canlandırıyor. Berkem, annenin o unutuşlarını, hafızayı zorlamayışlarını gösterişten son derece uzak ve minimalist bir oyunculukla yansıtıyor. Evin isyankâr kızı Zenobia rolünde Tuba Karabey, eleştirel düşünceyi temsil ediyor, isyankârlığı da işte bu olaylara eleştirel bakışından sorgulamasından kaynaklanıyor. Bu burjuva ailesinin yanında dura dura sınıfını unutan hizmetçi Cruche rolünde Selin Tekman ve komşu rolünde Nihat Alptekin durumu kanıksayan jest ve tonlamalarıyla adeta toplumun geneline yayılmış olan ruh halini yansıtıyor. Baba rolünde yine üstün bir oyunculuk virtüözitesi sunan Reha Özcan’a gelirsek, babanın ailesini kollayıcı, ikna edici ve her ne olursa olsun yaşamı sürdürme motivasyonunu koruyucu yaklaşımını, tutarlı ve giderek yükselen bir gerilim ve devinimle sergiliyor. Selin İşcan, Şümürz ile bedenini sahnedeki aksiyonun temel nesnesi olarak kurgulamasıyla izleyeni büyülemeyi başarıyor. Bu performansıyla ilerideki sezonlarda bizi daha da heyecanlandıracak performanslar vaadediyor. Handan Ergiydiren’in özelllikle Şümürz ve babanın koreografisinde sergilediği klişelerden arınmış, ama bir o kadar da o bedenlerden doğal olarak taşan hareket tasarımı, oyunu zirve noktasına taşıyor.

Oyunun nisbeten kısa sayılabilecek süresi içinde psikolojik bir gerilimi de bir kara komediyi de buluyoruz. Aklımız karışıyor, sorgulamaya başlıyoruz ama saçmalıyoruz belki de. Bu gerçek olabilir mi, ya da üstünde düşünmeye değer mi? Şu an iyiysek keyfimizi neden kaçıralım ki, değil mi ama? Hem bana ne başkalarından, onlar ne hissetmişlerse hissetmişler.

ZENOBIA         O gürültü ne Cruche?

CRUCHE         (Başını başka tarafa çevirerek) Hangi gürültü?

ZENOBIA         O gürültü...

CRUCHE         Bin çeşit gürültü var. Hayvanların çıkardığı sesleri saymazsak...

ZENOBIA         (Onu durdurur) Hayır... o Gürültü... her seferinde çekip gittiğimiz... her seferinde ayağa fırladığımız gecenin bir yarısı, her şeyi unutup, canımız yana yana, deliler gibi merdivenleri tırmandığımız... neden kalmıyoruz, bir kerecik, tek bir kerecik? Neden bu kadar korkuyoruz... bu çok saçma...

CRUCHE         Korkmuyoruz ki... merdivenden çıkıyoruz, o kadar.

ZENOBIA         Peki, ya kalsak? Ya bir kerecik kalmış olsak?

CRUCHE         Kimse kalmaz.

Bir kerecik kalmayı deneyenlerdenseniz o gürültünün kaynağını bulmamanız mümkün değil. Yeter ki merdivenleri tırmanmaya değil sorgulamaya ve yerimizde kalmaya odaklanalım.

Sezonun akılda ve ruhta iz bırakan ender oyunlarından olan “İmparatorluk Kuranlar Yahut Şümürz” bu kadro ve rejisiyle, davetli olduğu uluslararası festivallerde adından oldukça söz ettirecektir.

1 Bu yazı, Tiyatro… Tiyatro Dergisi’nde yayınlanmıştır.