FADİK SEVİN ATASOY’UN DÜNYASINDAKİ ESİN PERİSİ: ‘MUSE’

FADİK SEVİN ATASOY’UN DÜNYASINDAKİ ESİN PERİSİ: ‘MUSE’

FADİK SEVİN ATASOY’UN DÜNYASINDAKİ ESİN PERİSİ: ‘MUSE’1

Ayşegül Yüksel

Ocak 2020

Fadik Sevin Atasoy son yıllarda izlemediğimiz, ama tiyatro ve sinemada azımsanmayacak oranda emeği olan genç bir sahne sanatçısı. Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nden lisans ve yüksek lisans derecelerini aldıktan sonra ABD’nin çeşitli üniversitelerinde yazarlık ve dramaturgi konularında eğitim görmüş olan Atasoy, 2000 yılından başlayarak Devlet Tiyatroları’nda beş yıl çalışmış. Bulgaristan Devlet Tiyatrosu’nun davetiyle “Carmen Müzikali”nde başrolü oynamış. 2008’de babası Sönmez Atasoy’un New York’ta kurduğu ilk Türk tiyatrosunda “Kanlı Nigâr” oyununun Nigar’ını ve “Keşanlı Ali Destanı”nın Zilha’sını oynayarak tanınmış. Son olarak da özgün adı “Muse 90401” olan -kendi yazdığı-bir müzikal oyunla ABD’de sahne almış.

Gülmece Yüklü Bir Müzikal

Bu tek kişilik müzikal oyun şimdilerde Ankara Tatbikat Sahnesi’nde sunuluyor. Müziğini Emir Işılay’ın yaptığı, Erdal Beşikçioğlu’nun sahnelediği ve Fadik Sevin Atasoy’un oynadığı, bu 65 dakika süren tek perdelik gösterinin giysi tasarımcısı Özlem Süer, koreografı Bahar Keleş, piyanisti de Murat Köselioğlu. “Muse” Ankara Tatbikat Sahnesi’nde 7-8 ve 22-23 Ocak tarihlerinde sunuluyor.

Sevimli ve gülmece yüklü, “kadın” konusuna adanmış bir ileti taşıyan oyun bizi fantezi bir dünyaya götürüyor. Konumuz, mitolojideki tanrıların buyruğu altında çalışan körpecik bir esin perisinin (Muse’un), yeryüzündeki insanlara hizmet verirken, yaratıcı ustalarda izlediği “erkek egemen” yaklaşıma karşı çıkışıyla başlayan tedirginliği ve sonuç olarak da “kadın”ın hakkını veren yapıtlar üretmek için, yeryüzüne “insan” olarak gitme isteğidir.

Erkek Egemen Dünyanın Yapıtlarında Kadına Biçilen Yazgı

Sanat Gezegeni’nin tanrısal yargıçları ise bu isteğe sıcak bakmadıkları gibi, Muse’u yeryüzündeki erkek ustalardan aldıkları şikâyetler doğrultusunda, görevi kötüye kullanma suçuyla yargılamaktadırlar. Oyun, Muse’un, Tolstoy’un “Anna Karenina”, Shakespeare’in “Antonius ve Kleopatra” ve Leonardo da Vinci’nin “Mona Lisa” adlı yapıtlarında odaklanan savunmasını şarkılar, resitatifler ve içseslerin dışavurumu yoluyla dile getirdiği yargılanma sürecini gösterir.

Muse karakteri yanında, oyunda adı geçen kadın kahramanları da canlandıran Fadik Atasoy, gerek fiziği, gerek oyunculuğu gerekse sesiyle artık pek sık rastlamadığımız bir enerji yüklemesiyle dolduruyor sahneyi. Bir başka deyişle, sahne sempatisi yüksek. Daha da önemlisi, seyircisiyle sıcak bir iletişim kurmak için kendini paralamadan sunuyor yorumlarını. Sahneye egemen olan görsel-işitsel karizmasıyla, 1960’lı/70’li yıllarda müzikal oyunculuğunda zirve yapan Ayten Gökçer’i çağrıştırıyor hemen.

‘Muzip’ Bir Sahneleme

Erdal Beşikçioğlu yalın bir sahneleme öngörmüş. Piyanist figürü, görüntünün bir parçası olarak etkin. Özenli bir ışık kullanımıyla, hem Muse hem de yorumladığı kadın kişiler canlandırılıyor. Sanat Gezegeni’nden gelen yıldırım ve şimşekleri imleyen ses efektleri de oyundaki ve sahnelemedeki “muzip” yaklaşımı destekliyor.

“Muse” oyunuyla Edinburgh Fringe Festivali’ne de katılan Fadik Atasoy’u daha büyük yapımlarda izlemek isteriz.

1 Bu yazı, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanmıştır.