GIDION’UN DÜĞÜMÜ

GIDION’UN DÜĞÜMÜ

GIDION’UN DÜĞÜMÜ

Pınar Şenel

Nisan 2020

Başlığın yaptığı çağrışıma uygun olarak, Gordion Düğümü’ne gönderme yapan bir oyun Gidion’un Düğümü. Ülkesinde çok sevilmiş bu çağdaş Amerikan Tiyatrosu örneğini 2020 sezonunda Ankara Devlet Tiyatrosu’nda başarılı bir yorumuyla izlemek mümkün.

Oyun kişileri iki kadından oluşan yapıt ilk bakışta bir kadın oyunu sanılabilir ama bu doğru bir tahmin olmaz. Kadının toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin doğrudan ve açık eleştirel iletisi olmadığı için. Öte yandan yazar Johnna Adams da metni aslında üç erkek oyunu olarak düşünmeye başladığını, yönünü sonradan değiştirdiğini söylüyor bir röportajında. (https://www.youtube.com/watch?v=SVTh-koDMoY)

(Görünmeyen) Erkek kahramanımız, ilkokul 5. sınıf öğrencisi Gidion. Oyun, annesi ve öğretmeni arasında geçen uzun bir diyalogdan ibaret. Sıradan bir öğretmen-veli buluşması gibi başlayacağını sandığımız görüşmenin bir olağandışılık taşıdığını hemen anlarız.

 

-UYARI: Eserin hikâyesi ve detayları hakkında bilgiler başlıyor-

Karşı karşıya gelenler, yaslı bir anne ile duygusal olarak tükenmiş bir öğretmendir ve aralarında büyük bir soru işareti durmaktadır: Küçücük bir çocuk neden intihar eder?

Gidion’un trajik ölümünün nedeni, görünüşe bakılırsa, tüyleri diken diken eden bir kompozisyon yazmasının ardından ceza almış olmasıdır. Öğretmenleri doğramaktan başlayarak türlü işkence, tecavüz, katliam fikirleri barındıran dehşetli bir hayal gücünden dökülen satırların vereceği zarardan diğer öğrencilerini korumak isteyen öğretmeni (Corryn), Gidion’a ceza vermiş; çocuğun aynı günün akşamı canına kıymasıyla şoka uğramış, kaskatı haldedir. Ve işte annesi de hesap sormak için karşısına dikilmiştir.

Gidion’un intiharının ardında başka bir sebep olabileceği ihtimali, annesinin bu acayip kompozisyonu okumasıyla ortaya çıkar. Bir defa, son derece yaratıcı ve sanatlı bir metindir bu annesi Heather’e göre. Bir öğretmenin böyle bir metne ceza vermesi sığlıktan başka bir şey değildir. Heather’ın bakış açısını ortaya koyuş biçiminden etkilenerek tam bu noktada seyirci olarak biz de düşünürüz: Gerçekten özgün ve yaratıcı bir edebiyat örneği olabilir mi bu kompozisyon? Biçeme takılıp yaratıcılığı göremiyor olabilir miyiz? Edebiyat tarihinde kendine kalıcı yer edinen bu türden başka örnekler yok mudur?

Kimi zaman anne kimi zaman öğretmenle hemfikir olarak değerlerden, estetikten, önyargılardan, cesaretin ve sorumluluğun doğasından düşünmeye başlarız. Kanımca oyunun en ilgiye ve tartışmaya değer yanı, bu tartışma. Zaten ABD’de de “Siz olsaydınız çizgiyi nereye çekerdiniz?” başlıklı bir video-röportaj dizisi yapılmış oyunun ardından (Bkz. Untying Gidion’s Knot). Tıpkı öğretmen Corryn gibi böyle bir imgelemi kabul edilemez bulan ve “orada ben de bir çizgi çekerdim” diyenler de var; anne Heather gibi böyle bir metni edebiyat sınırları içinde görenler de. Yaratıcılık, özgünlük, sanatın değeri ve ifade özgürlüğü gibi konularda esaslı bir görüş sınaması için Gidion’un sıra dışı kompozisyonu ilginç bir fırsat gerçekten de. Yazarı bu metniyle başarıya taşıyan da öncelikle bu olsa gerek.

Fakat dahası var: Yetişmekte olan çocukların travmalar karşısındaki kırılganlığı. Anne, öğretmenin göremediği bir şeyi fark eder kompozisyonda ki o andan itibaren küçük bir çocuğun neden intihar edebileceğine dair, en az kompozisyon kadar ürpertici bir olasılık belirir. Kompozisyonunda, anlatıcı tarafından taciz edildiğini resmettiği birkaç yaş büyük bir öğrenci tarafından zorbalığa ve tacize uğrayan aslında kendisi midir? Üstelik bu diğer çocuk Gidion’un gizli gizli hoşlandığı hemcinsi midir? Duygusal yakınlık kurduğu sınıf arkadaşı kızın, bu denklemdeki yeri nedir?

-Hikâye ve detay sonu-

 

Şiddetten korunma hakkı ile ifade özgürlüğünün çatıştırıldığı oyunun konu-nesnesi, Gidion’un suç unsurları içeren dehşetli kompozisyon ödevi. Yazar Johnna Adams için bu, çocuk masumiyetinin yitirilişi ile özdeş. Bunun bir yandan da çağdaş tiyatronun “yeni yazarlar böyle mi olacak?” kaygısını yansıttığını ifade ediyor bir röportajında, in-yer-face tarzı oyunlara gönderme yaparak.

İki kadın, Gidion’un sırrını tatmin edici bir açıklamayla çözmek için zamanda geriye gidip her şeyi adım adım yeniden kurarken, kişisel dramlarıyla da yüzleşeceklerdir. Kendisi de üniversitede öğretmen olan yalnız ebeveyn Heather, oğluna yeterli vakit ayırmadığını itiraf eder. Yaklaşmakta olan fırtınayı görme fırsatını kaçırmıştır. Öte yandan Corryn de bir kayıp vermek üzeredir. Bir yanda kendi acısı diğer yanda Gidion’un yaşattığı suçlayıcı üzüntü karşısında ayakta kalmak için kendini zorlamaktadır.

Yüksek tansiyonda başlayan tartışma, tarafların, diğerinin acısında kendininkini bulduğu bir seviyede sönümlenirken, geriye, oyunun anlam katmanlarını kuran sorular ve düşünceler kalır. Örneğin, metnin ön koşulu olmasa da, ABD’deki sahnelenişlerin bazılarında anne rolünün Afro-Amerikan bir aktöre verilmiş olması ilgiye değer. Bu tercih, oyuna yeni ve önemli bir anlam katmanı ekliyor: Öğretmenin öğrencisine verdiği tepkinin sınıfsal olabileceği ihtimali.

Klasik dram’a özgü dikkat çekici karakter dönüşümleri, etkileyici doruk nokta ve sarsıcı final göremediğimiz Gidion’un Düğümü, bu yüzden ne anlattığı belirsiz bir oyun gibi algılanıyor ilkin. Mesajı açık değil. Yazar çözüm vaat etmiyor. Açık ucu seyircide tamamlanacak bir modern anlatı.

Suratına Tiyatro ya da Yüzevurumcu Tiyatro olarak çevrilen in-yer-face oyunlarda çalışmış olan yazar, babasından gördüğü destekten ilham alarak yazmış bu metni. Annesi, şiddet-küfür-müstehcenlik dolu bir performansı izlemeyi baştan ret ederken; babasının, gördüğü performans karşısında şoke olmasına rağmen “hayli ilginçti” diyerek yaratıcılığı teslim etmesi, yazar için çıkış noktası olmuş. Ancak Gidion’un Düğümü tipik bir in-yer-face oyunu değil. Öyle olsaydı, Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenemezdi.

Üslup olarak klasik anlatıya karşı çıkan Off Broadway; ve sonradan onun da eleştirildiği Off-Off Broadway tarzlarına dayanan bir oyun bu. Küçük bütçelerle küçük sahnelerde sınırlı sayıda seyirciye hitap eden, ticari kaygının uzağında, deneysel ve avant-garde çıkışlar yapan bu tarzın Çağdaş Amerikan Tiyatrosunda sağlam bir yeri var. Gidion’un Düğümü de ülkesinde çok sevilmiş; bugüne dek yaklaşık 40 kez sahnelenmiş; Amerikan Eleştirmenler Birliği Ödülü ile Çağdaş Amerikan Tiyatrosu Festivali’nde (CATF) Seyirci Ödülü almış bir oyun. Kariyerine oyunculuk eğitimiyle başlayan, oyun yazarlığını yüksek lisans düzeyinde öğrenen Johnna Adams’ın 20’den fazla tiyatro eseri ve önü açık bir geleceği var.

2012 çıkışlı Gidion’un Düğümü’nü fark eden ve dilimize kazandıran Devlet Tiyatrosu oyuncusu ve yönetmeni Buğra Koçtepe olmuş. Türkiye’deki ilk sahnelenişi 2016’da Tatbikat Sahnesi tarafından gerçekleştirilen oyun, 2020’nin ilk aylarından itibaren Buğra Koçtepe’nin rejisiyle Ankara Devlet Tiyatrosu’nda yeniden izlenebiliyor.

Öğretmen rolünde Meltem Baytok; anne rolünde Ebru Nil Aydın, performanslarıyla, oyunun ABD’deki bazı versiyonlarından bile daha iyiler bana kalırsa, internetteki fragmanlardan gördüğüm kadarıyla.

Dekor, kostüm, ışık ve müzik tasarımları ve reji yorumu bütünlük içinde. Çevren Saraylıoğlu tarafından yapılan kostüm tasarımı, ikisi de öğretmen olan ama toplumun farklı düzeylerinde bulunan kadınlar arasındaki sınıfsal farkı, sadelikle ve oyunculara uygun biçimde çizmiş. Dekor tasarımında Sertel Çetiner, ilkokul çocuklarının ait olması gereken dünyayı başarıyla kuruyor. Bu renkli dünya ile Gidion’un karanlık dramı arasındaki karşıtlık böylece daha etkileyici oluyor. Can Atilla imzalı müzikler ile Mahir Köksal tarafından üstlenilen ışık düzeni, oyunun vurgu yerlerine etkili dokunuşlar sunuyor. Yönetmen Buğra Koçtepe bütün bileşenleri ölçülü ve etkileyici biçimde bir araya getirerek seyir zevki ve ilgisi düşmeyen bir temsil ortaya çıkarmış.

Mitolojik Gordion Düğümü iki biçimde yorumlanabilir. Akıl ve bilgiyle çözülemeyende kaba kuvvete başvurulabileceği; ya da zor bir sorunun üstesinden beklenmedik bir şekilde gelinebileceği. Bu oyunda, küçük Gidion’un kendi düğümünü nasıl kesip attığına tanıklık etmekten başka seyirci olarak bir başka düğümü daha çözmemiz gerekiyor: Okul, çocukların ufkunu açan bir yer midir yoksa onları küçük küçük kutulara koyup tekdüze istifleyen bir sistem dolabı mıdır’dan başlayarak, ifade özgürlüğünün sınır çizgisi nereye çekilir’e giden bir dizi sorunun oluşturduğu karışık bir düğüm bu. İyi bir tiyatro oyununun verebileceği türden anlamlı bir ödev.