SAHNEDE CANLANAN BİR KONAK: YÜZ YILIN EVİ

SAHNEDE CANLANAN BİR KONAK: YÜZ YILIN EVİ

SAHNEDE CANLANAN BİR KONAK: YÜZ YILIN EVİ1

Melike Saba Akım

Nisan 2019

Dünya prömiyerini geçtiğimiz ekim ayında, War or Peace Festivali kapsamında Berlin’deki Maxim Gorki Tiyatrosu’nda yapan Yüz Yılın Evi, 22. İstanbul Tiyatro Festivali’nde İstanbullu seyirciyle buluştu. GalataPerform’dan tanıdığımız Yeşim Özsoy’un yönettiği ve oynadığı bu tek kişilik oyunun metni, Ferdi Çetin ve Yeşim Özsoy ortaklığıyla yazılmış.

Oyun, çok basitçe söylersek, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin inşası arasında ‘yaşayan’, 1959 yılındaysa ‘öldürülen’ bir konağın, İbrahim Ethem Efendi Konağı’nın hikâyesini anlatıyor. Daha doğrusu, konak -neredeyse oyunun başkişisi olarak- sahnede yeniden ‘canlanıyor’. Sahnede canlanan konağın hikâyesiyse Yeşim Özsoy’un anlatıcılığıyla cisimleşiyor; böyle söylüyorum çünkü bir tür temsili yer değiştirme var burada: oyuncunun canlı bedeni, cansız konağın sessiz-sözsüzlüğünü hikâye ediyor. Yeşim Özsoy, bir ‘hikâye anlatıcısı’ olarak konağın yerine geçiyor ve konağın belleği, yolu konaktan geçmiş çeşitli eşyaların dilinden, yeniden uyandırılıyor. Eşyanın cansız varlığı ve oyuncunun sahnedeki mevcudiyeti arasında gerçekleşen bu yer değiştirme, esasında tiyatronun malzemesi içinden yapılan bir yer değiştirme ve bu anlamda Yüz Yılın Evi seyri hoş bir deneyim sunuyor izleyicisine. Başroldeki İbrahim Ethem Efendi Konağı 1959 yılında yıkılmış ve yerine İstanbulluların pekiyi bildiği Zeynep Kâmil Hastanesi inşa edilmiş. Oyun, bir anlamda konağın bu yıkıma kadarki hayatını, yarı belgesel yarı kurgusal bir yapı üzerine yeniden inşa ediyor.

Bu inşa, çoklu-anlatım araçları ve türleri bir araya getirilerek oluşturulmuş ‘parçalı bir anlatı’ olarak sahnede tüm iskeletiyle görünür bir halde: belgesel olarak filme alınmış görüntülerden konak içinde çekilen imgesel ve kurgusal görüntülere, sahnenin bir köşesine enstrümanlarıyla yerleşmiş müzisyenin canlı icrasından, oyuncunun önüne yerleştirilmiş - söz ve yazıyla kurduğu ilişkinin fiktifliğini vurgulayan- okuma sehpasına, gölge oyunlarıyla filme alınmış konak yangını ve yıkımına ve sahneye giren oyuncak buldozere kadar her şey, tüm iskeletiyle seyircinin gözleri önünde.

Öte yandan bu çift taraflı bir tanıklık öyküsü, seyirci konağın tanıkları olan eşyaların deneyimine tanıklık ediyor, eşyalar birer birer sahnede canlanarak söz alıyor, dile geliyorlar. Bellek / bellek yitimi teması böylece toplumsal hafızanın işlevine de gönderme yaparak ve kişisel olandan politik olana, toplumsal belleğe doğru bir sorgulama alanı açıyor seyirciye. Bu noktada dilin ne türden bir taşıyıcı olduğu, Ferdi Çetin’in yazdığı açılış ve kapanış sahneleriyle ayrıca vurgulanıyor: bir tür prolog ve exodos gibi düşünülmüş bu sahneler, Özsoy’un yazdığı ana oyun gövdesine giydirilmiş bir palto gibi sanki ya da gövdeyi taşıyan kaide gibi: gövde toplumsal bellek, kaidesi ise dil. Anlatıcının/oyuncunun icrası aracılığıyla desteklenen dilin inşası ve parçalanması, daha temelde işleyeduran bir mekanizmaya işaret ediyor. Konağın yıkımıyla birlikte dil de kekeme kalıyor; Özsoy anlatamamaya, ses bozulmaya başlıyor.

Yüz Yılın Evi, gerçek/kurgu, temsil, dil (söz/yazı), bellek, imge ve nesne arasındaki dolayıma göndermeler yapan bir alan açıyor zihnimde, belki biraz kişisel bir okuma fakat Derrida’nın ünlü Platon’un Eczanesi metnini anımsıyorum; yanı sıra oyuncunun sahnesel mevcudiyeti/nâmevcudiyeti tartışmalarına uzanıyorum buradan; aklıma uzun vadede bu oyunu böyle bir yerden okumak fikri düşüyor. Dramatik yapı ve temsil katmanını oldukça ekonomik ve dengeli kurulmuş bir biçem içinde sorunsallaştıran bir oyun Yüz Yılın Evi.

Oyun metnine ayrıca dikkat çekmek isterim, Yeşim Özsoy ve Ferdi Çetin ortaklığından oldukça şiirsel ve ahenkli, kendine has temposu olan bir metin çıkmış ortaya. Bu temponun müzikle, oyuncunun dil içindeki alçalma ve yükselmeleriyle desteklenmesi, oyunun atmosferini beslemiş. Belki tek eksik, oyuncunun beden kullanımı ve hareket dizgesi üzerine yapılan tercihlerin tasarlandığı etkiyi bırakmıyor oluşu olabilir, fakat hepsi bu. Hem biçim hem içerik bakımından “yapı” düşüncesinin üzerine giden Yüz Yılın Evi, sezon boyunca oynanmaya devam edecek.

1 Bu yazı, TEB Oyun Dergisi, Bahar 2019 sayısında yayınlanmıştır.