YAŞLANMAYA, UNUTMAYA, HAYATA KATLANMAYA DAİR

The Guardian’ın “Son 10 yılın en iyi oyunu” diye tanımladığı “Baba”, Pürtelaş Tiyatro tarafından sahneleniyor. Oyun, seyirciyi demans hastası bir babanın dünyasına götüren, etkileyici bir “trajik fars”.

YAŞLANMAYA, UNUTMAYA, HAYATA KATLANMAYA DAİR

YAŞLANMAYA, UNUTMAYA, HAYATA KATLANMAYA DAİR 1

Asu Maro

Mart 2020

The Guardian’ın “Son 10 yılın en iyi oyunu” diye tanımladığı “Baba”, Pürtelaş Tiyatro tarafından sahneleniyor. Oyun, seyirciyi demans hastası bir babanın dünyasına götüren, etkileyici bir “trajik fars”.

Hani bazı anlar vardır, hiç gülecek durumda değilsinizdir, ortada çok zor, çok sancılı, gerçekten berbat bir durum vardır ancak bir o kadar da komiktir her şey ve tutamadığınız kıkırdamanız ile suçluluk duygunuz eş zamanlı olarak yükselir. Bir gözünüz dolar, bir kahkahayı koyverirsiniz. O kadar gerçek ve o kadar insani bir haldir ki. 

Pürtelaş Tiyatro’nun hafta başında prömiyer yapan oyunu “Baba”, beni bir buçuk saat boyunca bu iki hal arasında götürüp getirdi. Yaşlanmış, demans hastası bir baba, Andre. Kafası o kadar karışık ki kim kimdir, orası neresi, karşısındaki kızının kocası mı yoksa bir yabancı mı, ya da kızı yan sokakta mı yaşıyor yoksa yeni tanıştığı bir yabancının peşinden İngiltere’yi mi gitti, her şey belirsiz. Londra’da yaşanmaz, orada şakır şakır yağmur yağar, burası net. Bir de bütün o git geller arasında kendisine, kendi aklına olan güveni.

En Ünlü Halkası

O kadar emin ki her şeyin kendi gördüğü gibi olduğundan, sık sık karşısındakini hafıza problemi olmakla suçluyor, Karşısındaki ise çaresizlik içinde babasına ve kendisine uygun bir formül bulmaya, onun canına okuduğu hemşireleri sakinleştirmeye çalışan, en çileden çıkılacak anlarda bile sabrını ve şefkatini hiç yitirmeyen bir kız evlat var, Anne.  

“Baba”, bu yıl “Evlat” oyununu da sahnelerimizde izlediğimiz Florian Zeller’in aile üçlemesinin ikinci ve aslında en ünlü, yazarının imzası haline gelen halkası. Dünyanın farklı ülkelerinde pek çok prodüksiyonu yapıldı, an itibarıyla Los Angeles’ta Andre’nin Alfred Molina tarafından canlandırıldığı bir versiyonu sahnelenmekte. Zeller’in bizzat yönettiği 2020 yapımı sinema filminde ise babayı Anthony Hopkins canlandırıyor. Gerçekten iyi oyuncunun elinde bir senfoniye dönüşecek bir rol ve ne mutlu ki bizde de Şerif Erol gibi bir oyuncuya teslim edilmiş durumda.

Zeller’in “trajik fars” olarak nitelendirilen oyunu, unutma meselesini seyirciyi olabildiğince babanın zihninden, onun bakış açısından bakmaya zorlayarak ele alıyor. Onunla beraber biz de evde bir bir kaybolan eşyaların akıbetini merak ediyor, hemşirenin onun asıl “sevdiği kızına” benzediğine inanıyor, az önce gördüğünden emin olduğu adamı hatırlamayan Anne’a şaşırıyoruz. O dünyanın kendi içinde bir tutarlılığı var ve yanılan neden Anne olmasın? Metin insanı son derece ikna ediyor ve kendisini “unutan” kişinin yerine koydurarak düşündürüyor.

Bir Oyunculuk Düeti

Bunların neresi komik derseniz, Andre’nin bütün anıları silikleşse de ince zekâsı ve mizah duygusu kaybolmuyor ve hikâyeye en boğucu anlarda bile sızıp seyirciye nefes aldırıyor. Hoşuna giden hemşireyle inceden flört edişi ve kendisini dansçı olarak tanıtıp step dans numaraları sergileyişi mesela, en unutulmaz sahnelerden biri.

Kâh alevlenip kâh durulan ruh haliyle Andre’nin Şerif Erol tarafından ete kemiğe büründürülüyor olması da “Baba”nın en büyük şanslarından biri tabii. İstese bir buçuk saat ağlatabilirdi seyirciyi ama çok daha etkili ve zor bir yol seçiyor. Karşısında da son dönemin en kıymeti bilinesi oyuncularından Özlem Zeynep Dinsel olunca da, izlediğiniz gerçek bir usta oyunculuk düetine dönüşüyor. 

Yönetmen Tamer Can Erkan’ın melodrama kaçmayan, temiz bir reji dili tutturduğu oyunda Devrim Özder Akın, Kübra Balcan, Onur Gürçay ve Yasemin Taş da Andre’nin hayatına farklı noktalarda değen diğer insanları canlandırıyor ve onun kara deliklerle dolu zihin dünyasını tamamlıyorlar. Gamze Kuş’un dekor tasarımı gittikçe parçalarını yitirip eksilen, giderek belirsiz bir mekâna dönüşen yapısıyla oyunun atmosferine hizmet ediyor. Tek sorun, karartma ve dekor değiştirme anlarının bazen fazla uzaması ve seyirciyi oyunun havasından kopartması. O aralardaki ve finaldeki müzik kullanımı için de aynı şey geçerli. Metin ve oyunculuk böyle bir süse ihtiyaç duymadığı gibi, fazla da kaçıyor.

Son söz olarak “Baba”, aile ilişkilerine çok sahici, içe dokunan bir yerden yaklaşan, yaşlanmaya, unutmaya, hayata katlanmaya dair hiç süslemeden, dosdoğru söyledikleriyle seyirciyi etkileyen bir oyun. Ve tekrar etmekten kaçınmayalım, Şerif Erol’unki yıllarca unutulmayacak bir performans.

 

BABA / PÜRTELAŞ TİYATRO

Yazan: Florian Zeller

Çeviren: Serdar Biliş, Philip Arditti

Yöneten: Tamer Can Erkan

Dekor ve kostüm tasarımı: Gamze Kuş

Işık tasarımı: Cem Yılmazer

Oynayanlar: Şerif Erol, Özlem Zeynep Dinsel, Devrim Özder Akın, Kübra Balcan, Onur Gürçay, Yasemin Taş

 

(1) Bu yazı, www.milliyetsanat.com’da yayınlanmıştır.