BİR BAŞKA DAVA

BİR BAŞKA DAVA

BİR BAŞKA DAVA

Mustafa Bal

Mayıs 2019

Prömiyerini 22. İstanbul Tiyatro Festivali’nde yapan Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’nun Artık Bir Davan Var oyunu, Haziran itibariyle kapanan sezonun en başarılı yapımlarından biri olarak akılda yer ediyor. BGST’nun son birkaç sezon yaptığı önemli işleri “Zabel” ve “Muhsin Bey’in Son Hamleti”ni dikkate aldığımızda ekibin başarısı daha da dikkat çekici olur.

“Artık Bir Davan Var” adlı oyun Franz Kafka’nın “Dava” adlı romanından hareketle yazılmış yepyeni bir oyun. Uyarlama kelimesinin günümüzdeki kullanım alanının yaygınlığını düşündüğümüzde oyun metnine tam olarak bir uyarlama demek yanlış olur. Ortaya çıkan yeni metin Dava romanı ile ana karakterinin adını taşıması, teması ve olay örgüsü ile şekillenmiş olması açısından yakınlık gösteriyor.

Franz Kafka’nın farklı yayınevleri tarafından 3 TL’ye satılan kitaplarının olmasını, onu Almancasından okuma gerekliliği, traduttore traditori sorunsalını, ne kadar uyarlama olduğu meselesini bir kenara bırakırsak oldukça iyi bir metinle karşılaştığımızı söyleyebiliriz.

1963 yılında Orson Welles tarafından aynı adla sinemaya da uyarlanan filmin başında yer alan kısa filmi Alexeieff-Parker ikilisi çekmiştir. Birkaç dakikalık bu kısa film bir bilinmezin içine yapılacak yolculuğu ve orada ufalıp kaybolan insanı konu edinir. Filmin bir epigrafı niyetine. Piranesi’nin “Carceri” çizimlerini andıran bu kısa çizgi film, günümüzde daha da çok kullanılan pinscreen tekniği ile yapılmıştır. Çizimlerin koyu ve karanlık oluşu mekâna hapsolan insanın içinde hissettiği duyguyu da kolayca yansıtır. Bir labirentin içinde yer alıp kendini takip eden insan, ne yaptığının farkında olmadan o düzenin içinde yok olmaya mahkûm çizilmiştir. Orson Welles de Dava filminde sonraları müzeye dönüştürülen Orsay tren garında oluşturduğu bu atmosferi aynı biçimde kullanmıştır. Oldukça düzenli bir şekilde yerleştirilen masalar arasında bir labirentin içindeymiş gibi hareket etmek zorunda olan Joseph K. tam bir düzen insanı olarak yaşamaya devam eder.

Mekanizmanın işleyişini gördüğümüz “Ceza Sömürgesi” öyküsüyle beraber adalet, suç, ceza kavramlarını ironik dili ile anlatan Dava romandaki gibi oyun da pek çok soru sormamızı, bu sorular üzerinde düşünmemizi sağlar. Adalet, suç ve ceza kavramları kime, kimlerin koyduğu yasalara göre tanımlanır? Geçerliliğini yitirmiş bir hukuk düzeninde verilen hükümlere ne kadar güvenilebilir? Adalet arayışı ve sorgusu bireyin kendi varoluşunu sorgulamasını sağlar mı? Sağlarsa bu durum hangi sonuçları doğurur?

Romanda bir bankada memur olarak çalışan düzen insanı Joseph K. oyunda kapitalizmin zirvesine yerleşmeye çalışan halkla ilişkiler uzmanı Bay K.’ya dönüşür. Bay K. da Joseph K. gibi bir düzen insanıdır ancak onda kapitalizmin insanı yok eden tavrını da kolayca görebiliriz. Oyun metni açısından başarılı bir epigraf da bu olmuş.

Oyunu romandan ayıran bir başka nokta ise Bay K.’nın ikiz kardeşi Melek’tir. Melek (Banu Açıkdeniz) ile verilmeye çalışılan özelde temiz, saf insan genelde hayatın olumlu yanına yapılan vurgu oyunun sonunda bir çatışmaya dönüşür. Adalet arayışı sırasında değişime uğrayan Bay K. ile ikiz kardeşi Melek arasındaki bu iyi/kötü çatışması toplumsal olarak da düşünülebilir. Böylelikle seyircinin de bu sorgulamaya katılması istenir.

Oyundaki avukatın kendisini savunabilmesi için talep ettiği yardım Kafka’nın ironik yaklaşımı ile belirginleşir. Bay K.’nın beraat etmesi mümkün değildir, şartlı beraat ile her an tutuklanabilir, süresiz erteleme ile de en büyük belirsizlik ortaya çıkacaktır. Seçim yapma konusunda zorlanan Bay K. en karanlık sona doğru ilerlemeye devam eder. Düzene karşı çıkamamanın getirdiği bir kayboluş, belki de yok oluş.

Aynı zamanda yönetmenliği de üstlenen Cüneyt Yalaz ve İlker Yasin’in yazdığı oyunda roman ve filmdekinin aksine bir kaostan çok belirsizlik vurgusu yapılır. Sahne düzeninin metaforik diline rağmen sade kullanımı içerik anlatımındaki derinliğin tersine seyirci için gözü yormayan bir biçim oluşturur. Ne Alexeieff- Parker ikilisi vardır ne de Piranesi sahnede. Welles’in de önemle üzerinde durduğu Joseph K.nın ofisin içinde masalar arasında yaptığı labirent içi dolaşım, Naz Erayda’nın yarattığı sahne düzeni için de geçerlidir. Hatta yönetmenin boş sahne kullanımında dahi bu labirenti kullanması estetik bir biçim oluşturur.

Özgür Eren’in rol kişisi gereği sahneye aktardığı duygusal gerçekçi oyunculuk karşısında Cüneyt Yalaz ve İlker Yasin’e eşlik eden Duygu Dalyanoğlu metaforik sahne düzeninde yine çeşitli metaforlar barındıran giysiler giyerler. Onların grotesk oyunculuğunun yoğun kullanımıyla ortaya çıkan güldürü ögesi ve ironik dil ile yoğun temasını hafifleten oyun, toplum düzenine bir eleştiri olarak seyirciye sunulur. Kafka okumayı seven, Dava filmini izleyen seyirci için günümüz Türkiyesine yapılan göndermeleri absürt sahne dili ile yumuşatan oyun kara komedi türünün önemli bir örneğini oluşturuyor.

Filmin 2006 Ankara Sinematek’indeki gösterimini izleyen şanslılardan biriydim ben de.

Kafka’ya Derkenar: Ankara-Adana treninde beni kitap okurken gören tahminen 70’li yaşlardaki teyzenin “Oğlum ne dersin Kafka’nın eserinin adı Dönüşüm mü, Değişim mi sence?” sorusudur bende onulmaz yaralar açan.