YENİDÜNYA DÜZENİ OLARAK TARTUFİZM

YENİDÜNYA DÜZENİ OLARAK TARTUFİZM

YENİDÜNYA DÜZENİ OLARAK TARTUFİZM1

Özlem Hemiş

Şubat 2019

Bu sayfalarda daha önce de Tartuffe yazdım, sevgili okur. Affedin, bir kez daha yazacağım. Moliere’in oyunu ölümsüz. Modası ‘maalesef’ geçmiyor. Bir geçse, bileceğiz ki insanlık kötü bir hastalığından kurtuldu. Çünkü ikiyüzlülüğün arketipidir Tartuffe. Politika kolektif uzlaşmalarla özerk bir biçimde değil de bir takım lider figürlerle ilerlediği sürece hazret sahnede belirecektir. Niyet/art niyet ikilisinin bir bedende kesif bir biçimde can bulduğu, kişinin ürettiği her bir gösterenin gizli bir başka niyet taşıdığı; temelde yedi ölümcül günahla açıklanabilecek bu art niyetlerin nurlu ufuklar, erdemli sözler ve şimdiden ötedeki belirsiz bir zamanda düze çıkış vaadiyle taçlandırıldığı söylemin taşıyıcısı bir kişilik yapısıdır. Konjonktür mü demeli, dünyanın devranı mı bilemedim ama tiyatro camiasının Tartuffe’e doyması mümkün değil. Çünkü maalesef bir ideolojiyi giyinip ardından toplulukları sürükleyerek şahsi menfaatlerini doyurma eğilimi bitimli görünmüyor. Sanat da siyasetten ve hayattan uzağa düşmüyor. Öyleyse Bir Kez Daha Tartuffe! Bu Kez Litvanyalısı Yani Tartiufas

Moliere’in Tartuffe’ü babaanne ile babanın dini hassasiyetlerini sömüren ikiyüzlü Tartuffe’ün, aileyi evin işgalcisi konumuna düşürmesini konu eder. Tartuffe aşırı dindar görünümünün altında bir yağmacıdır. Sistematik çalışır. Evin ondan etkilenmeyen çoğunluğunun tezgâhı sayesinde foyası ortaya çıkar ama o bu arada bir yandan evin hanımına ve kızına da göz koyup evi yasal olarak ele geçirerek aileyi kapı önüne koyacak denli ileri gitmeyi becermiştir. Ancak kralın müdahalesiyle olaylar aile açısından tatlıya bağlanır, Tartuffe’den kurtularak kaybettiklerine kavuşurlar. Günümüzde ise bu türden bir mutlu son çoğu Tartuffe yorumunda yer almıyor. Genellikle aile, sömürüye açık olan yönüyle eleştiriliyor. Litvanyalı yönetmen Oskaras Korsunovas (1969) ise herkesin içindeki potansiyel Tartuffe’a dikkat çekiyor.

Antikiteden II. Dünya Savaşı’na kadar Baltık Denizi’ne kıyısı olup da tarihi olağan seyirde akan bir ülke yok sanırım. Ta 14. yüzyılda Hristiyanlığı kabul eden Litvanların tarihi de bu kabulden sonra Polonya, Almanya ve Rusya ile kâh savaşarak, kâh uzlaşarak arbede içinde geçmiş. Almanlar II. Dünya Savaşı’nda büyük kıyım yapmışlar; ardından Ruslarla 1951’e kadar bazen doğrudan çoğu zaman gerillavari çekişmişler; 1991’e kadar Sovyet Birliği’ni oluşturan üyelerden biri olarak varlıklarını sürdürmüşler. Bunları anlatıyorum çünkü yönetmen Korsunovas’ın neden tartüfizmden bahsettiğini; Tartuffe’den hiç tekil olarak söz etmediğini, tartüfler çoğul vurgusu yaptığını merak ettim. Çünkü ideolojilerin tartüfler ürettiğini söylüyor. Örnekleri salt din sömürüsünden gelmiyor. Mesela Sovyetler Birliği döneminin hızlı komünistlerinin 1990’larda nasıl aynı hızda liberallere dönüştüğünden söz ediyor. Bugünse servet tanrısına tapanların dünyayı bir kar işletmesi olarak görerek yönetmesinin sonucu yaşanmakta olan krizi de tartüfizmin bir sonucu olarak görüyor. Kulağa yanlış gelmiyor: Bazen öteki olarak gördüğümüz karşı tarafla aynı eylemi farklı bir söylemle gerçekleştirebiliyoruz. Bu da bizim içimizdeki Tartuffe ile sınavımız. İçimizdeki faşist, o ya da bu türlü başını gösteriyor.

Sahne Tasarımı Başrolde

Çağdaş sahneyi okumak için bir el kitabı yok; bazen en güçlü, bazen en zayıf görünen yön üzerine düşünürken rejinin adımlarını takip eder buluruz kendimizi. Oskaras Korsunovas’ın kurduğu dünyaya girişin şifresi Vyatautas Narbutas’ın elinden çıkan sahne tasarımının büyüsü ile cenkleşmeyi gerektiriyordu; çünkü sahneye egemen post-barok tasarım oyuncul bir vaat olarak akıl çeliciydi.

Türlü oyunlara imkan veren, bahçeciliğin şahikası labirent herkes tarafından izlenebilecek biçimde eğimli konumlanıyordu. Evin içinde bulunması gereken - büyük bir evdeki küçük kütüphane, buzdolabı, klozet, bilgisayar, devasa bir aydınlatma şeffaf sandalyeler ve koltuk gibi - eşyalar bu labirente yerleştirilmişti. Dolayısıyla oyuncular bir hedef noktaya yürürken zorunlu bir rota takip etmek ya da tüm bunların üstünden atlamak zorundaydılar. Böylece komedinin fiziksel yönü salt dışavurumcu grotesk oyunculuklarla değil, tasarımın ürettiği alanla da vurgulanıyordu. Her ne kadar akla ilk olarak barok bir öğe gibi gelip metnin dönemiyle ilişkiyi çağrıştırsa da labirentin bugünle ilişki kurmaktaki payı da büyük. Labirentin belirlediği hareket rotası ve kullanılan renkler ile bir bilgisayar oyunu havasıyla kendine özgü bir güncellik de yakalıyor. Zaten Korsunovas zamane ikiyüzlülüğünü herkese içkin kılma eğiliminde olan sosyal medya etkenini ve ‘reality şov’ları da çağrıştırmak istemiş. Cilalı imaj devri araçlarının gerçeklikle ilişkiyi koparma eğilimini, sahne arkasını canlı kamerayla göstererek ve oradaki tutumları “eğlenceli” seyirlikten ayıran yadırgatıcı bir hareket dizgesine taşıyarak göstermeye gayret etmiş. Videolar tuhaf bir şekilde ikiyüzlülüğün taşıyıcısı sosyal maskeleri soymayı başarmış.

Kurtuluş vaat eden sahte azizlerin varakları dökülünce altından çıkan faşiste dikkat çeken Korsunovas, birinin palazlanmasının ötekini de beslediğine dikkat çekmek istemiş; bunu çağdaş ailenin rutinine sızarak başarmış. İnsan tam ‘ne hoş,  eğlendirip düşündüren bir dünya kurmuş’ derken ekranda Putin ile öpüşen Trump karesi görüp finale doğru Hitler selamı ile karşılaşınca biraz paralize olup buruluyor doğrusu. Anlamıştık oysa altı çizilmese şık olur, dikenli grotesk bir zamane Moliere izlediğimizi düşünürdük. Bu salvolarla sahne tasarımında ayarı özenle tutturulan ‘kitsch’in tadı tabloid gazeteye doğru kaçmış.

Yine de söylemeliyim sevgili okur, bir kez daha denk gelsem bir saat elli dakikalık oyunu yine seyredebilirim. Elmire rolündeki Toma Vaskeviciute başta olmak üzere tempo düşürmeyen oyuncuların enerjisini duyarak tiyatroyla yaşadığı toplumu dönüştüreceğine inanan bir yönetmenin kurduğu dünyaya bakmak mutluluk verici. Yolu Litvanya’ya düşenlere Litvanya Ulusal Dram Tiyatrosu’na bir bakmayı öneririm. Yakınlarda kaybettiğimiz önemli yönetmen Eimuntas Nekrosius’un Boris Godunov’u da orada hala gösterimde.

 

1 Bu yazı,  Şubat 2019’da Milliyet Sanat’ta yayınlanmıştır.