ANTALYA BELEDİYE TİYATROSU’NDA GÜZEL ŞEYLER OLUYOR

Belediye tiyatrosu tüm elemanlarıyla başta Mehmet Özgür olmak üzere hepsi çok heyecanlı. Yeni birimler kuruyor, yeni oyunlar sahneliyorlar galalar yapılıyor ve gelecek için birçok başka başka projeler peşindeler. İlerde tamamen çocuklara bırakılması planlanan çok güzel küçük bir sahnesi var. Merkezde büyük salonların yer aldığı bir kültür merkezi inşaatı yapımı devam ediyor. Yetişkin tiyatrosu, çocuk tiyatrosu ve kukla tiyatrosu birimleri faaliyete geçmiş, birbirinden bağımsız olarak oyunlar sahneliyorlar.

ANTALYA BELEDİYE TİYATROSU’NDA GÜZEL ŞEYLER OLUYOR

ANTALYA BELEDİYE TİYATROSU’NDA GÜZEL ŞEYLER OLUYOR1

Nihal Kuyumcu

Mart 2017

Belediye tiyatrosu tüm elemanlarıyla başta Mehmet Özgür olmak üzere hepsi çok heyecanlı. Yeni birimler kuruyor, yeni oyunlar sahneliyorlar galalar yapılıyor ve gelecek için birçok başka başka projeler peşindeler. İlerde tamamen çocuklara bırakılması planlanan çok güzel küçük bir sahnesi var. Merkezde büyük salonların yer aldığı bir kültür merkezi inşaatı yapımı devam ediyor. Yetişkin tiyatrosu, çocuk tiyatrosu ve kukla tiyatrosu birimleri faaliyete geçmiş, birbirinden bağımsız olarak oyunlar sahneliyorlar.

Biz orada kaldığımız süre içiinde iki yetişkin, bir çocuk oyunu, iki kukla ve bir de sokak tiyatrosu gösterisi izleme fırsatı bulduk.

Kukla oyunlarından biri “Elbise var insan yok, insan var elbise yok” Andersen’in Kral çıplak masalından uyarlanmış. Sahneye yerleştirilen bir dolabın çeşitli biçimlerde kullanımı ve ilginç ip kuklalarıyla bir masal seyrettik. Teneke kutulardan yapılmış askerlerin, sefil giysiler içinde halkın sunumu çok hoştu. Çok sevimliydi. Ancak hikâyede yer alan bazı aksaklıklara yönetmen neden ısrar etmiş anlamadık. Örneğin oyunun sonunda hırsızlar, altınlarla yok oluyor ve halk birden bire eve gidip güzel yemekler yeme hayalleri kuruyor. Ne değişti de halk birden bire sefaletten kurtuldu ve evlerinde güzel yemekler onları bekler oldu, anlaşılmadı. Bir başka konu; kukla oynatma becerisi. Bu beceriyi kazanma uzun zaman ister ve genç arkadaşlarımızın ortaya koyduğu performansla kısa zaman içinde kukla oynatma konusunda ustalıkla üstesinden geleceklerine inanıyoruz.

Diğer kukla oyunu “Farklı” yine Andersen’in çirkin ördek yavrusu masalının bir uyarlaması. Bu oyunda farklı bir yorumla kuğunun dışlanma, büyüme ve uçma süreci, o yumurtayı alıp saklayan koruyan bir kadının özgürlüğe uzanan yoluyla örtüşerek değişik güzel bir hikâyeye dönüşmüş. Müziğin, dekorun (arabanın çeşitli biçimlerde kullanılması) ve objelerin tiplere dönüşmesi ustaca bir araya gelince lirik bir oyun çıkmış. Oyun programda +5 olarak gösterilmiş ki bize göre +5 çin sahne çok karanlık ve siyah kuğu çok korkutucu... +10 çocuklar sanırım keyifle izleyebilirler.

İzlediğimiz iki yetişkin oyunundan biri “Huysuz” Engin Alkan’ın Moliére oyunlarından uyarladığı ve yönettiği oyun, seyirciye son derece eğlenceli vakit geçiriyor. Oyun, geçmişte, Moliere oyunlarında oynayan ve bu gün artık bir huzurevinde yaşayan eski oyuncunun anıları üzerine kurulmuş. Eğlenceli, neşeli, keyifli bir 2,5 saatin sonunda son derece dramatik bir sahne ile oyunun bitmesi seyirciye yaşamda hüznün de varlığını hatırlattı. Diğer yetişkin oyunu “Para”yı Necip Fazıl Kısakürek yazmış, Özer Tunca yönetmiş. Paranın gücünün anlatıldığı, savaş yıllarında yokluğu fırsata çeviren bir karaborsacının kazdığı kuyuya düşme sürecini izledik. Dilinin ağırlığı nedeniyle (yazarın ailesinin hiç bir sadeleştirmeye izin vermiyormuş) zaman zaman oyun anlaşılma konusunda zorlamış olsa da, Özer Tunca’nın dans ve müziklerle desteklediği oyunu seyirci ilgiyle izledi. Her bir oyuncu elinden gelen çabayı gösterirken Başroldeki oyuncunun ilk sahnelerdeki sıkıntısı gözden kaçmadı. Kapıcıyı oynayan gerek tiplemesi gerek oyunculuğuyla ilgi çekti. Sahne geçişleri dekorda kullanılan tül perdeler arkasındaki silüetlerle çok güzel çözülmüştü.

Son olarak bir ortaçağ Fransız masalı olan Maître Pathelin’i “Kurnaz” adıyla sokak tiyatrosu olarak izleme şansımız oldu. Bu oyun daha önce kapalı salonda -terör olayları nedeniyle- oynanmış. Biz ilk kez sokakta oynadıklarında izleme şansımız oldu. Oyun sergilendiği Üçkapılar’ın önündeki alana çok yakıştı. “Kurnaz” ortaoyunu ile Commedia del Arte karşımı canlı eğlenceli bir oyun. Az söz ile sesler çıkarılarak zaman zaman seyircinin de katıldığı oyunda konuyu yakalamak güçtü, bazı yerler çok iyi anlaşılmıyordu. Bir anlatıcıya ihtiyaç duyuluyordu sanırım. -ki kapalı salonda anlatıcı varmış.

Son olarak “Okyanusta Bir Su Damlası Gibi” Danimarkalı yönetmen Jacques Matthiessen’in yazıp yönettiği tam bir Avrupalı olarak göçmen sorununu ele aldığı bir çocuk oyunu. Daha refah içinde yaşam hayaliyle yola çıkan 5 kişi bir deniz kazasıyla ıssız bir adaya düşerler oradan bir şekilde buldukları deniz botuyla hayallerindeki ülkeye gelirler ama karşılaştıkları karmaşa, gürültü onları tekrar geldikleri yere dönme kararını aldırır. Yönetmen, “İnsanlar doğdukları topraklarda yaşamalılar” da diyebilir, “geri gitmelisiniz, size burada yer yok” da diyebilir. Seyircinin yorumuna kalmış. Ancak dekorda yer alan Avrupa Birliği bayrağı daha çok ikincisini söylüyor gibi... Oyunculuklar, her bir tipin birbirinden farklı olması ve bunu çok güzel beden dilleriyle oyuncuların sergilemeleri, ıssız adada yaşadıkları her biri çok güzel seyirciye geçiyordu.

Antalya Şehir Tiyatrosu galiba pelüşlü, “değil mi çocuklar” gibi gereksiz sorlarla doldurulmuş oyunları çoktan aşmışlar. İstanbullu çocuklar da seyretmeliler bu oyunları...

 

1 Bu yazı, Sahne Dergisi’nde yayımlanmıştır.