YAŞAMINI SANATA; SANATI YAŞAMINA DÖNÜŞTÜREN... GÜLRİZ SURURİ

YAŞAMINI SANATA; SANATI YAŞAMINA DÖNÜŞTÜREN... GÜLRİZ SURURİ

YAŞAMINI SANATA; SANATI YAŞAMINA DÖNÜŞTÜREN... GÜLRİZ SURURİ1

Zeynep Oral

Ocak 2019

Canım Gülriz. Bu yazıyı yazmak çok zor. Son yıllarda hep söyledin, neyin nasıl olması gerektiğini, hep anlattın... Finali hazırladın, perdenin nasıl kapanacağını tembihledin... Herkese, rollerini çalıştırdın... Gel gör ki, ne denli kendimizi alıştırmaya çalıştıysak da, başaramadık... Kesin ayrılığa meğer hiç hazırlıklı değilmişim... Bana seni soruyorlar, sözcükler çağlayanlar gibi dökülürken dilimden, gözyaşlarıma engel olamıyorum. Şimdiden ne çok özlediğimi görüyorum. O nedenle duygularımı gemleyerek şimdilik seninle değil, okurlarla paylaşacağım benim “Gülriz”imi.

Öncü Ve Örnek Aydın
Yaşamını sanata; sanatı yaşamına dönüştüren Gülriz Sururi, sadece usta bir tiyatrocu değildi. Öncü ve örnek bir Cumhuriyet aydınıydı.
Toplumdan aldığının bin katını yine topluma verdi, son gününe dek. Hem topluma, hem tiyatro sanatına ışık tuttu.
Kendini kendi yarattı: Özgünlüğüyle, kişiliğiyle, görüntüsüyle... Çalışma şevki, çalışma disiplini, mükemmeli araması ve yeniliğe açıklığıyla. Sürekli kendini geliştirdi.
Çok genç yaştan başlayarak tabuları dinlemedi. Yasaklara, baskıya, sansüre, haksızlığa dimdik duruşuyla meydan okudu. Sanatın özündeki muhalifliği bir kez yakaladıktan sonra, bir daha bırakmadı.
İlkelerinden hiç ödün vermedi. Eğilip bükülmedi. Sorumluluklarını üstlenen aydın yurttaş duruşunu, dik duruşunu sonuna dek sürdürdü.
Etik değerleri ve estetik değerleri hep bir arada düşündü ve uyguladı.
Vatan sevgisi ve saygısı, yaşadığı kente, yöreye, çevreye sevgi ve saygı, ana dili Türkçeye saygı, çağdaş düşünceye saygı... Bunlar, Gülriz Sururi’nin, hayata, çevresine ve kendisine duyduğu saygıdan, insan onuruna, emeğe duyduğu saygıdan ayrılmazdı.
Bütün bu özellikleriyle, ülkenin aydınlık çağdaş yüzü oldu ve topluma hepimize gelecek umudu aşıladı.

Tiyatrodaki ‘Büyü’
Anne karnında yutmuştu sahne tozunu. Primadonna Suzan Lütfullah ile operet kurucularımızdan Lûtfullah Sururi’nın kızıydı... Evi sahneydi, sahne eviydi. 
Gülriz, Engin Cezzar’ı ilk kez “Hamlet” rolünde gördü. 
Engin Gülriz Sururi’yi ilk kez “Irma” rolünde gördü. 
İkisinin yolu 1961’de kesişti... O günlerin gazeteleri haberi “Sokak Kızı Irma ile Prens Hamlet’in evliliği” diye duyurdu. Birbirlerini buldular ve (farklı da görülse, bana göre) bir daha da hiç ayrılmadılar... 
O günden sonra yaşamlarını tiyatroya ve aşka, yani birbirlerine de adadılar... 
Türk Tiyatrosu’nun “Altın Çağı” diye nitelediğimiz 60’lı 70’li yıllarda Gülriz Sururi - Engin Cezzar Tiyatrosunun öncü atılımları şöyle: 
- Usta oyunculardan kurulu kadrolar 
- Yerli oyunlara öncelik. (Haldun Taner, Güngör Dilmen, Yaşar Kemal, Refik Erduran, Başar Sabuncu, Bilgesu Erenus) 
- Ülkedeki ilk Nâzım Hikmet oyunu (en “sakıncalı” döneminde “Ferhad ile Şirin”) 
- Türkiye’de ilk epik müzikal. (H. Taner “Keşanlı Ali Destanı”) ve yurtdışı turneler. 
- Genç, dinamik, yeniliklere hep açık, klasik ve moderni, müziğe, müzikale, dansa önem veren dünya tiyatro repertuarını da yakından izleyen bir tiyatroydu onlarınki. 
- Birinin popüler halk tiyatrosu geleneği, ötekinin Batılı “okullu” tiyatrosu birbirini tamamladı ve taçlandırdı.

Aktivist Gülriz
Tiyatro sahnelerinden hayran olduğum Gülriz Sururi ve Engin Cezzar’la 1967’de tanıştım. Birlikte çalışma ve arkadaşlık birbirini izledi. Sonra Türkiye gerçekleri nedeniyle yolumuz sık sık yasaklarla, baskıyla, sansürle kesilmeye çalışıldı. Biz de toplumsal eylemcilikte yoldaş olduk. İşte anımsadıklarım: 
“Düşenin Dostu” oyununu sahneye koyan, James Baldwin’in asistanlığını yapıyordum. (1968-69) Oyun ihbar sonucu yasaklanınca mahkeme koridorları mesken oldu bize. 
“Hair “Müzikali (1970). Türkçeye ben çevirmiştim. 12 Mart muhtırası. Oyunda hapisteki gençlere yönelik atıflar ve bir de “Deniz nerede?” afişi vardı. Deniz Gezmiş hapisteydi. Sıkıyönetim kaldırılmasını istedi. Gülriz direndi. Sonunda oyun kaldırıldı. 
12 Eylül faşizmi: Diktatör Evren ve dostları kimi Türkçe sözcükleri yasaklamışlardı TRT’de. İlk karşı çıkan ve TRT’de yapmakta olduğu programı derhal terk eden Gülriz oldu.
2011 yılındaydı... Henüz FETÖ denmiyor, ülke kodamanlarının baş tacı ettiği Cemaat, çağdaş insanları hedef alıyor, komplolarla hayatları söndürüyordu. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Türkan Saylan’ın hedef alındığı o günlerde, isyan bayrağını açanların başında Gülriz geliyordu. 
2017 Haziran. Bir Bodrum akşamı. Ertesi sabah Adalet Yürüyüşü’ne katılacaktım. Ben de geliyorum dedi. “Dayanamazsın” dedim. Ve sabahın dördünde kapıma dayandı. Yola çıktık. Konvoyu yakaladık, birlikte yürüdük...
Tiyatroya karşı, kadın haklarına karşı, çağdaşlığa karşı yapılan her yanlışta, protestocular arasında, Hak savunucuların yanında, kâh bir nefer, kâh bir lider oldu Gülriz.

Mükemmelin Peşinde 
Yaşamda, sahnede, evde, sokakta hep mükemmeli aradı.
Kitaplarını yazarken (ister anı kitapları olsun, ister oyun, öykü, deneme ya da yemek kitabı olsun), evinde konuk ağırlarken, televizyon, radyo programı yaparken, konferans verirken, hep aynı özeni ve titizliği gösterdi ve bunların her birinde de başarılı oldu.
Mükemmeli kovalarken bir de özellik geliştirdi: Engin Cezzar’ı ölümden döndürme özelliği... Hem de bir değil, iki kez... Ben tanığım… İlkinde bir kalp kriziydi. İkincisinde beyne giden bir kan pıhtısının damarı tıkaması... İkisinde de yeri göğü inletip onu hastaneye yetiştirdi.
Son yıllarda Engin konuşma yetisini yitirmişti; ağzından çıkan tek ses “G” harfiydi. Ancak o “G” harfi ya da “Gu” sesi aracılığıyla, Engin tüm duygu ve düşüncelerini ifade edebiliyor; Gülriz de onun tüm ifade ettiklerini anlıyor, duyuyor ve bize iletiyordu. Aralarında yalnız ikisinin kullandığı bir dil geliştirmişlerdi. Böyle bir şey ne görülmüş ne de duyulmuştur! 
Mal varlığının bir bölümünü Engin ve kendi adına koyduğu, İKSV bünyesinde gerçekleştirilen, “Tiyatro Teşvik Ödülü” de mükemmeli arama çabasıdır.
Canım Arkadaşım, azimle, inatla, tutkuyla, dirençle, cesaretle, çalışma disipliniyle ama aynı zamanda duygu ve düş gücüyle, yaşamı çok renkli, çok sesli, çok boyutlu bir şölene çevirmesini bilen, bunu başaran güzel arkadaşım... Engin’in “Serçe bilekli, aslan yürekli” Gülriz’i... Kavuştun Engin’ine. 
Hiç kuşkum yok bir gün yine buluşacaksınız: Senin dediğin gibi, “Bir testinin kulpunda toprak olarak” ya da yetişmekte olan genç bir tiyatrocunun ileri dönük düşlerinde; ideallerinin peşinden koşan bir genç kızın daha güzel bir Türkiye umudunda...

1 Bu yazı, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanmıştır.