VİYANA’DA MÜZİKALE / MÜZİĞE DOYAMIYORSUNUZ...

VİYANA’DA MÜZİKALE / MÜZİĞE DOYAMIYORSUNUZ...

VİYANA’DA MÜZİKALE / MÜZİĞE DOYAMIYORSUNUZ...1

Robert Schild

Mart 2019

Bir kültür mabedini çağrıştıran Avusturya’nın başkentini ziyaret eden her sanatsever, en azından bir kez Viyana Devlet Operası’nda (“Staatsoper” - açılışı: 1869/ yeniden inşası: 1955/ koltuk sayısı: 1709), üst galeriden bile olsa, bir gösteri izlemelidir. Ne var ki bu “ayrıcalığı” (haklı olarak!) pahalı bulanlara, bilet fiyatları çok daha uygun olup her gün değişen repertuarında Yarasa veya Şen Dul gibi kente özgün operetlere sık sık yer veren “Volksoper”i her daim salık veriyorum... Devlet Operası’ndan 30 yıl daha “genç” olan 120 yaşındaki bu “halk” sahnesinde La Traviata veya Hoffmann’ın Masalları gibi daha “hafif” operaların tadına da varabilir veya dünya müzikal dağarının güzel örneklerini izleyebilirsiniz.

Müzikaller Art Arda...

Son Viyana ziyaretimizde, Leonard Bernstein’ın 100. doğum yılı dolayısıyla, örneğin On the Town veya West Side Story gibi dünya çapındaki başarılarının yanında daha az bilinen Wonderful Town müzikaline rast geldik! Benzer isimli ilk yapıtı gibi, bu da bestecinin New York tutkusunu dile getiren, çok daha hafif bir öykü içeren bir müzikal komedidir ve “köyden kente” varan iki kız kardeşin kariyer arzularını dile getiriyor. Ohio’dan gelip Greenwich Village’a yerleşen Eileen ve Ruth’un Broadway ve Manhattan’da oyuncu ve yazar olarak ün kazanma çabaları, eğlenceli biçimde gözlerimizin önüne seriliyor. Burada asıl önemli olan, müziklerdir kuşkusuz - Bernstein’ın bestecilik dehası, bu çok yönlü metropolün değişik ritimlerini ustalıklı biçimde kucaklıyor: İki saate yakın bir süre boyunca swing, caz, latin, vodvil ve country & western türleriyle Broadway’in olmazsa olmazları, romantik/lirik ezgilerini sunan Volksoper’in donanımlı orkestrası, burada adeta 1930’ların bir big band’ini andırıyor! Yönetmen Matthias Davids o çalkantılı dönemin varsıl/yoksul New York’unu dönüşümlü olarak gösterebilmek amacıyla döner sahne yöntemini uygularken, Mathias Fischer-Dieskau kızların sığındığı alçak gönüllü küçük dairesine karşın, kentin o görkemli gökdelenlerini oldukça “kitsch”vari biçimde kurgulamış- ancak Judith Peter’in çizdiği döneme özgün giysileriyle Melissa King’in koreografisi, işitsel keyfi gene de görsel bir şölene dönüştürmesini biliyor. Üstüne üstlük, Volksoper’de ilk kez sahneye çıktığını öğrendiğimiz Sarah Schütz ve Olivia Delauré, iyi birer eğitim görmüş alto ve soprano seslerini ustalıklı oyunlarıyla birleştirerek, bu başarılı yapımı tam anlamıyla taçlandırıyorlar.

Öncelikli olarak Viyana’nın “operet merkezi” olarak bilinen Volksoper, iki binli yılların başından bu yana klasik müzikal türünün Avrupa’daki önemli bir sahnesi konumuna da erişmiş. Böylesine iddialı bir kanıya imzamızı attıran, keza bu yazıyı kaleme aldıran, aynı yerde aynı hafta içinde izlediğimiz My Fair Lady’nin dört dörtlük yorumu da olmuştur...

G.B.Shaw’un 1913’de yazdığı Pygmalion oyununun müzikal uyarlaması olan My Fair Lady, bu türün en belirgin örneklerindendir. Dergimizin 2014 Mart ve Nisan sayılarında geniş yer verdiğim müzikalleri tanımlarken, belirleyici özellikleri arasında sıraladığım a) içinde dramatik bir öykü ile bir iletiyi taşıması; b) bilinen bir oyundan uyarlanmış olması; c) şarkı ve diyalogların eş sanatsal değer taşımaları; d) oyundaki metin (“libretto”), şarkı sözleri, müzik ve dansın birbirlerine sımsıkı bağlı bir “paket” oluşturmaları ve e) oyundaki ana melodilerin bu “paketin” içinde zaman zaman değişik düzenlemelerle yeniden karşımıza çıkması gibi öğelerin tümü, My Fair Lady’de vardır! İşte bu nedenledir ki, müziği Frederick Loewe, şarkı sözleri Alan J. Lerner’e ait olan 1956 yılından gelme bu klasik müzikal 2008’den bu yana Volksoper’in yıllar içinde değişen yaratıcı ve uygulayıcı ekipleri tarafınca sürekli olarak programda yer alıyor - aynen Strauss ve Lehar’ın operetleri gibi!

Şu sıralarda gösterimde olan yapım, bundan beş yıl önce vefat etmiş olan Robert Herzl’in rejisine dayanmakta; müzikal yönetimiyse Volksoper’de ilk kez 2005’de baget kaldırmış olan David Levi’ye ait. Eliza Doolittle ve Henry Higgins başrollerini Lisa Habermann ve Axel Herrig üstlenmiş, Albay Pickering ve Alfred P. Doolittle ise Jozef Luftensteiner ve Gerhard Ernst tarafından büyük başarıyla canlandırılıyor – tümü de, aynı sezonda bu sahnenin en az üçer operet/müzikallerinde önemli rollerde görev alan, gedikli sanatçılardır... Kusursuz oyunculuklarının yanı sıra, güldürü öğesine başarılı biçimde yer vermeleri ve oyunun pek sevilen şarkılarını da ustalıkla yorumlamaları, bu yapımın on yılı aşkın bir süredir “kapalı gişe” olarak sahnelenmesini sağlıyor...

Daha önceki bir yazımda da belirtmiştim - başarılı bir müzikal yapımı izlemek için yolunuz Londra’ya düşmeyecekse, Viyana Volksoper’i (www.volksoper.at/volksoper_wien/index.en.php) yadsımayın - buranın tek sakıncası, İngilizce oyunların Almanca çevirileriyle sunulması nedeniyle, örneğin “The Rain in Spain Stays Mainly in the Plain” olarak belleğimize yerleşmiş şarkıların, Almanca bilenlere bile alışık olmadıkları ve böylece yabancı gelebilecek sözlerle söylenmesidir!

...Ve: Akustiğin Doruğunda!

Bu oyunları izlerken, program kitapçıklarını okurken, İstanbul ile Viyana gibi metropollerin birbirlerine ne denli uzak kaldıklarını üzülerek görüyoruz... İşte bir yandan iki milyon kişinin yaşadığı ve yılda yüzlerce opera/operet/müzikal sahnelenen Viyana ile karşısında nüfusu on katını geçen kentimizde bir elin parmak sayısını zor aşan müzikli sahne yapımları!

Viyana’dan söz etmişken -veya orada bulunmuşken- dünyanın en iyi akustik özelliklerine sahip olan dört konser salonu arasında belki de en ünlüsü olan Wiener Musikverein’in Büyük (nam-ı diğer “Altın”) Salonu’nu boşlayamayız elbet! 1863 yılında Viyana Müzikseverler Derneği tarafınca ünlü Ring Caddesi’nde antik bir Yunan tapınağına benzer türde inşa edilmiş olan binadaki bu salon, 49 metre uzunluğu, 19 metre genişliği ve 18 metre yüksekliğindeki “ayakkabı kutusu” şekliyle de bilinir. Daha dar olan cephesinde 1907 yapımı dev bir orgun yer aldığı, duvarlarıyla heykel şeklindeki sütunları altın kaplamalı olan salonun oturma kapasitesi 1744 koltuğu içerirken, 300 kişi de konserleri ayakta izleyebiliyor.

Viyana Filarmoni Orkestrası’nın geleneksel Yeni Yıl Konserleri’nin de yer aldığı bu tarihi salonda, kentte bulunduğumuz hafta içinde ancak (!) Viyana Senfoni Orkestrası’nın bir konserini dinleyebildik. Öte yandan, günümüzün önde gelen viyolonsel sanatçılarından Gautier Capuçon’ın Dvorak Si Minör Viyolonsel Konçertosu yorumunu dinleme mutluluğuna ulaşacaktık o akşam...

Viyana’yı ziyaret edecek olan tüm müzikseverler için bu konser salonu (https://www.musikverein.at/en) da kentin “olmazsa olmaz”larındandır!

1 Bu yazı, www.tiyatrodergisi.com’da yayınşanmıştır.